Üst Cihet
: Yani, semavat cihetine felsefe ile bakan
bir adam, şu sonsuz boşlukta, milyarlarca yıldız ve küre-
lerin at koşusu gibi veya askerî bir manevra gibi yaptık-
ları pek sür’atli ve muhtelif hareketlerinden büyük bir
dehşete, vahşete, korkuya maruz kalacaktır.
Fakat, imanlı bir adam baktığı vakit, o garip, acip ma-
nevranın bir kumandanın emri ile, nezareti altında yapıl-
dığı gibi; semavat âlemini tezyin eden ve o yıldızların bi-
ze de ziyadar kandiller şeklinde olduklarını görecek ve o
atlar koşusunda korku, dehşet değil, ünsiyet ve muhab-
bet edecektir. Âlem-i semavatı şöylece tasvir eden iman
nimetine elbette binlerce “elhamdülillâh” söylemek az-
dır.
Alt Cihet
: Yani, arz âlemine felsefe gözü ile bakan
insan, küre-i arzı başıboş, yularsız, şemsin etrafında ser-
seri gezen bir hayvan gibi veya tahtası kırık, kaptansız
bir kayık gibi görür ve dehşete, telâşa düşer.
Fakat iman ile bakarsa, arzın rahmanî bir sefine olup,
Allah’ın kumandası altında bütün me’külât, meşrubat,
melbusatı ile beraber, nev-i beşeri tenezzüh için şemsin
etrafında gezdiren bir sefine şeklinde görür. Ve imandan
neş’et eden şu büyük nimete büyük büyük elhamdülillâh-
ları söylemeye başlar.
Ön Cihet
: Felsefeci bir adam bu cihete bakarsa gö-
rür ki, bütün canlı mahlûkat –insan olsun, hayvan olsun–
kafile be kafile, büyük bir sür’atle o cihete gidip kaybo-
lurlar. Yani, ademe gider, yok olurlar. kendisinin de o
Şualar | 1159 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
lar.
nezaret:
gözetme, bakma, kont-
rol etme.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
rahmanî:
bütün varlıkların rızık-
larını münasip bir şekilde karşıla-
yan Allah’a ait.
sefine:
gemi.
semavat:
semalar, gökler.
serseri:
gayesiz, hedefsiz; öteden
beri başıboş olan.
sür’at:
çabuk olma, hızlılık.
şems:
güneş.
tasvir:
resmini yapma.
tenezzüh:
gezinti, eğlenmek ama-
cıyla yapılan gezinti.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
ünsiyet:
alışkanlık, ülfet, dostluk.
vahşet:
tenha, ıssız, korkunç yer.
ziyadar:
ziyalı, ışıklı, parlak, ay-
dınlık.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adem:
yokluk.
âlem:
varlık sınıflarından her
biri.
âlem-i semavat:
gökler âle-
mi.
arz:
yer, dünya.
askerî:
askere veya askerliğe
ait, askere mahsus, askerle il-
gili.
cihet:
yön.
dehşet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
Elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, hamd Allah’a aittir.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
garip:
tuhaf, şaşılacak.
iman:
inanç, itikat.
kafile bekafile:
grup grup, sı-
ra sıra.
kandil:
lamba.
kumanda:
komuta.
kumandan:
komutan.
küre:
gezegen.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mahlûkat:
yaratılmışlar, yara-
tıklar, Allah tarafından yaratı-
lanlar.
manevra:
eğitim ve deneme
için savaş taklidi olarak yapı-
lan hareketler, tatbikat.
maruz:
bir şeyin etkisi ve te-
siri altında bulunma.
me’külât:
yiyecekler.
melbûsat:
giyecekler, elbise-
ler, esvaplar, libaslar.
meşrubat:
içilecek şeyler, içe-
cekler, şuruplar.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
neşet:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
nev’i beşer:
insanoğlu, insan-