şeklen ve hâlen bir olması gibi binler birlikle, onla-
rın Fâtır-ı Akdes ve kàdir-i zülkemal’inin bir olması
hususiyetine delâlet ettiğini hayretefza bir üslûp ile
tasvir ve tefhim eder.
İ k i nc i Al âme t ve Hücce t
:
(1)
o
¬n
d n
?j/
ôn
°T n
’
keli-
mesinin müfad ve netaicidir.
evet, her şeydeki intizam-ı tam ve hakikî bir mi-
zan ve mükemmel bir ittihat
o
¬n
d n
?j/
ôn
°T n
’
kelimesini
tasdik ve te’kit etmektedir. zira, şirket bütün ef’al ve
ahvalde dahi vahdete mübayin ve münafidir. Şirket,
vahdetin iktiza ettiği birlik sikkesini nakzeder. Hâl-
buki her şeyde güneş gibi zahir olan birlik ve hiçbir
suretle kabil-i inkâr olamayan ihsanat-ı rabbaniye
o
¬n
d n
?j/
ôn
°T n
’
kelimesine bakan münasebet-i hakikiye-
yi mutabakat-ı tamme ile vahdet-i Bârî’ye izhar ve
tavsif etmekte olup, bu babda varit olan iki sualden;
Birincisi
: “zîhayatta bulunan musibetlerin, hasta-
lıkların, beliyyelerin ve ölümlerin hüsün ve cemal
neresindedir?” itirazına karşı, her şeyin kıymeti,
ehemmiyeti ve hassası, ancak zıtlarıyla tezahür ve
tebarüz ettiğini, ezcümle ziyanın kıymeti, ehemmi-
yeti ve hassası karanlıkla, ateşin lüzum ve ehemmi-
yeti soğukla, iyilerin ve hüsn-i ahlâk sahiplerinin
yüksek dereceleri fenaların ve ahlâksızların vücutla-
rıyla zahir olarak, iktisab-ı kıymet ve ehemmiyet
Şualar | 1175 |
f
ihriST
hüsün:
güzellik.
iktisab-ı kıymet ve ehemmiyet:
önem ve değer kazanmak.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme, ih-
tiyaç hissedilme.
itiraz:
bir fikri, hükmü veya duru-
mu kabul etmeyip çürütmeye kal-
kışma, karşı çıkma, karşı durma.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma,
bir olma, birlik oluşturup ikiliği or-
tadan kaldırma, birlik.
kabil-i inkâr:
inkârı mümkün, in-
kâr edilebilir.
Kadîr-i Zülkemal:
sonsuz kemal
ve kudret sahibi olan, Allah.
kıymet:
değer.
mizan:
ölçü.
musibet:
felâket, belâ, ansızın ge-
len belâ, dert, sıkıntı.
mübayin:
uymayan, benzeme-
yen, zıt.
müfad:
mana, kavram, mefhum.
münafi:
zıt, muhalif, uymaz, aykı-
rı.
münasebet-i hakikiye:
gerçek
münasebet.
nakz:
bozma, çözme, kırma, yık-
ma.
netaiç:
neticeler, sonuçlar.
sikke:
Allah’ın, kendi mübarek
isimlerine mazhar olmakla değerli
kıldığı mahlûkları üzerindeki, ken-
dini tanıtan ve gösteren, taklit
edilmez alâmeti, işareti, nişanı.
suret:
biçim, görünüş.
şeklen:
şekil olarak, şekilce, şekil
bakımından.
şirket:
ortaklık.
tasdik:
doğruluğunu kabul etme,
doğrulama, gerçekliğini kabul et-
me.
tasvir:
anlatma, ifade etme.
tavsif:
vasıflandırma, mahiyetini
ve sıfatlarını ortaya koyma, etraf-
lıca tarif etme, niteleme.
tebarüz:
belli olma, belirme, gö-
rünme, gözükme, bariz hale gel-
me.
tefhim:
bildirmek, bildirilme, teb-
liğ.
tezahür:
zuhur etme, ortaya çık-
ma, meydana çıkma, belirme, gö-
rünme.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul, stil.
vahdet:
birlik, yalnızlık, teklik bir
ve tek olma.
varit:
akla gelen.
vücut:
var olma, var oluş, varlık.
zahir:
açık, belli, meydanda.
zîhayat:
hayat sahibi.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlaklık.
ahlâk:
insanın yaratılıştan ge-
len hususiyetleri ile Kur’ân-ı
Kerîm ve sünnet-i seniyede
sınırları çizilen kaidelerin ha-
yata geçirilmesiyle kazanılan
iyi ve güzel davranışların bü-
tünü; seciye, tabiat, huy.
ahval:
hâller, durumlar, oluş-
lar.
alâmet:
iz, belirti, işaret, ni-
şan.
bab:
kısım, bölüm, bahis.
beliyye:
felâket, keder, tasa,
kasavet, musibet.
cemal:
güzellik, iç ve dış gü-
zelliği.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ef’al:
fiiller, işler, ameller.
ehemmiyet:
önem.
ezcümle:
belli başlı, başlıca,
özellikle, bu cümleden olarak,
bu da, bu babdan.
Fâtır-ı akdes:
mukaddes, ku-
sursuz yaratıcı; noksan sıfat-
lardan berî olan yaratıcı; Allah
(c.c.).
fena:
kötü.
hakikî:
gerçek, sahici.
hâlen:
davranışla ilgili, tavırla,
hâl ile alâkalı.
hassa:
özellik.
hayretefza:
hayret arttıran.
hüccet:
delil, ispat, bürhan; bir
iddianın doğruluğunu ispat için
gösterilen vesika, senet.
hüsn-i ahlâk:
ahlâk güzelliği.
1.
Allah bir olur, ortağı yoktur.