Hem haşirde ruhun cesedine iadesine ve her fer-
din bir anda içtimaına dair üç mühim temsili irad ile
ra’ye’l-ayn derecesinde ispat ve daha bunlara mü-
masil birçok ihya misallerini ihtiva eder.
Bu babda diyebilirim ki:
Siracünnur
’un her biri
mahbubiyette tufuliyetini, fa’aliyet ve cevvaliyette
şebabiyetini, kuvve-i tesiriye icra ve infaz cihetinde
şeyhuhiyetini mana-i tâmmıyla ifa eder nazirsiz bir
güldür, Furkan’ın bağından gelmiş bir bülbüldür.
M. Sabri
(rahmetullâhi aleyh)
Üçüncü Şua
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
70
Cenab-ı Hakka ilmelyakin ve hatta aynelyakin
derecesinde iktisab-ı marifet ederek, ubudiyetin
(1)
Én
¡t
?n
M n
»p
g Én
ªn
c
iktiza ettiği acz ve fakr-ı tammı izhar
ederek dergâh-ı İlâhiyeye iltica ve huzur-i rah-
man’a takarrüp gibi mezâyâ-i insaniyeyi bihakkın
talim ve dünya ve mafihaya malik ve kenz-i mahfî
mutasarrıfı olan ekrem-i enbiya Aleyhi ekmelütta-
hiyyat efendimizin münacatından ve kur’ân-ı
Mu’cizülbeyan’ın tesbih ve tahmit ve sena ve duaya
münhasır 700 adet ayetten me’huz nazirsiz şu
Mü-
nacat’
ın menba-ı manevîsi;
Evvelâ
: Başta hilkat-i âlem hakkında âyât-ı adî-
deden ve ayet-i celîleden,
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
âyât-ı adîde:
müteaddit ayetler,
pek çok ayetler.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet-i celîle:
azîm ve yüce mana-
ları ihtiva eden ayet.
aynelyakin:
gözle görür derece-
de inanma; bir şeyi görerek ve
seyrederek bilme.
bab:
husus, madde.
bihakkın:
tamamıyla, hakkıyla.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
ceset:
ten, gövde, vücut, beden.
cevval:
daim, hareket hâlinde olan,
koşan dolaşan.
cihet:
yan, yön, taraf.
derece:
değer, miktar.
dergâh-ı İlâhiye:
Cenab-ı Hakkın
dergâhı, kapısı, katı.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk önce.
faaliyet:
aktivite, etkinlik, canlılık.
fakr-ı tam:
tam yoksulluk.
fert:
birey, kişi.
Furkan:
hak ile batıl, iyi ve kötü;
hayır ve şer arasındaki farkı gös-
teren.
haşir:
insanların öldükten sonra
tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda
toplanmaları.
hilkat-i âlem:
huzur-i rahman:
Rahman’ın hu-
zuru, Allah’ın katı.
iade:
geri gönderme, geri çevir-
me, geri verme, geri döndürme.
icra:
yerine getirme.
içtima:
toplanma.
ifa:
yerine getirme.
ihtiva:
içine alma, içinde bulun-
durma.
ihya:
canlandırma, diriltme, hayat
verme, yeniden hayata döndür-
me.
iktisab-ı marifet:
bilgi ve beceri
kazanmak.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme, ih-
tiyaç hissedilme.
ilmelyakin:
yakin ile bilme, bir
şeyi ilim ve delil ile kesin olarak
bilme, tanıma, kabul etme.
iltica:
güvenme, dayanma.
infaz:
bir hükmü yerine getirme,
bir emri gerçekleştirme.
irad:
söyleme.
kenz-i mahfî:
gizli hazine.
kuvve-i tesiriye:
etki gücü.
mafiha:
öteki dünya, ahiret.
mahbubiyet:
sevilecek hâlde bu-
lunma.
malik:
sahip.
me’huz:
ahzolunmuş, çıkarılmış,
alınmış.
menba-ı manevî:
manevî kaynak.
mezâyâ-i insaniye:
insanık mezi-
yetleri.
mutasarrıf:
tasarruf eden, ta-
sarruf sahibi olan, kendinde
kullanma hakkı ve salâhiyeti
bulunan, her şeyin sahibi olan,
malik.
mühim:
önemli.
mümasil:
benzeyen, benzer,
andıran.
münacat:
Allah’a dua etme,
yalvarma, yakarış.
münhasır:
ayrılmış, bir şeye
veya kimseye ait kılınmış.
nazir:
benzer, eş.
rahmetullâhi aleyh:
Allah’ın
rahmeti onun üzerine olsun.
ra’ye’l-ayn:
gözle görünmek,
gözle görünür.
ruh:
insan ve hayvanlardaki
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan gayr-i maddî
cevher, manevî varlık.
sena:
övgü, övüş, medih.
şebabiyet:
gençlik, tazelik.
tahmit:
hamd etme, şükret-
me.
takarrüp:
yakınlaşma, yaklaş-
ma, yanaşma.
talim:
öğretme, yetiştirme.
temsil:
benzetme.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma.
tufuliyet:
çocukluk, küçüklük,
yavru oluş.
ubudiyet:
kulluk.
1.
Gerektirdiği üzere, gereği gibi.
f
ihriST
| 1178 | Şualar