seyyarata kadar her şeyde öyle sarih bir sikke-i tev-
hid ve vahdaniyet var ki, dünya ve mafiha kadar her
şeyde aşikâre bir surette Malikü’l-Mülk’ü irae ve ta-
sarrufatını ilân eder.
zira, o taifelerin erzak ve elbisesi, talimat ve ter-
hisatı cihetinde mer’î ve meşhut olan kemal-i inti-
zam ve hüsn-i idare has bir sikke-i tevhid olduğu gi-
bi, insan ve sair hayvanatın yüzüne, sair ebna-i cins-
leriyle beraber alâmet-i farika olmak üzere konulan
sikke-i tevhid ve hatem-i ehadiyet, çok parlak bir
mühr-i vahdet olduğunu serd ve beyandan sonra
der:
“ey insan-ı gafil! düşün! ona evvel dikkat et! Ma-
kamların, meyvelerin, muktazilerin, hüccet ve alâ-
metlerini nazar-ı dikkate al. Bu âlemde tasarruf
eden ve hallâkıyetini ve rahmaniyetini ve hakîmiye-
tini her nevi mahlûkatına in’am ve ihsanatıyla tanıt-
tırıp kendini sevdiren bir Hâlık-ı kerîm ve kàdir-i
Hakîm, azamet ve kudretine nispeten bir bahar ka-
dar kolay olan haşri vukua getirmeyerek, bir dâr-ı
beka ve saadeti açmayıp, bütün hikmetlerini ve rah-
metlerini ve kemalât-ı rububiyetini inkâr ettirsin!..
Hâşâ, yüz binler defa hâşâ! “kelâm-ı takdis ve ten-
zihi ile zaman-ı hâzırın, hususiyle akide-i mü’minî-
nin akaid-i imaniyelerindeki pek vahim ve elîm tah-
ribatı bir kat daha tamir ve tahkim ve takviye ve ter-
sîn eder.
Şualar | 1177 |
f
ihriST
tipli olma.
irae:
gösterme, göstererek öğret-
me.
Kadîr-i Hakîm:
her şeyi hikmetle
yaratan ve her şeye kudreti ye-
ten, Allah.
kemalât-ı rububiyet:
Cenab-ı Al-
lah’ın terbiye ediciliği ve idare edi-
ciliğinin mükemmellikleri.
kemal-i intizam:
intizamın mü-
kemmel oluşu, tam ve eksiksiz
düzen.
kudret:
güç, kuvvet, takat, ikti-
dar.
mafiha:
öteki dünya, ahiret.
mahlûkat:
yaratıklar, varlıklar.
makam:
değer, mevki, görev.
Malikü’l-Mülk:
mülkün maliki; bü-
tün mülklerin sahibi, her şeyin
maliki olan Allah.
mer’î:
geçerli, yürürlükte olan.
meşhut:
gözle görülmüş, gözle
görülen, müşahede olunan.
mühr-i vahdet:
birlik mührü; ayrı
ayrı bütün mahlûkatta tek bir ya-
ratıcıya ve onun birliğine işaret
eden özellik.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakış.
nevi:
çeşit.
nispeten:
göreceli olarak.
rahmaniyet:
Cenab-ı Hakkın kul-
larını beslemesi, koruması ve mer-
hamet etmesi vasfı.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama, şefkat gös-
terme.
saadet:
mutluluk.
sair:
diğer, başka, gayri, öteki.
sarih:
açık, aşikâr.
serd:
söyleme, anlatma.
seyyarat:
gezegenler.
sikke-i tevhid:
birlik mührü, bir
oluş damgası.
tahkim:
, sağlamlaştırma.
tahribat:
tahripler, yıkmalar.
taife:
topluluk.
takviye:
kuvvetlendirme.
talimat:
bir iş görülmesi için üst
makam tarafından verilen yazılı
veya sözlü emir, direktif.
tasarruf:
hükmetmek, yönetmek.
tasarrufat:
tasarruflar.
tenzih:
kusur kondurmama, ka-
bahat ve kusuru yok etme.
terhisat:
görev bitimi.
tersîn etmek:
süzmek, kirlerin-
den arındırmak.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve var-
lığı, Allah’ın bir oluşu.
vahim:
ağır, sonu tehlikeli ve kor-
kulu, dehşet verici.
vuku:
olma, meydana gelme, or-
taya çıkma, oluş.
zaman-ı hâzır:
şimdiki zaman.
akaid-i imaniye:
imanî esas-
lar, imanla ilgili hükümler.
alâmet-i farika:
farklılık belir-
tisi, ayrıcalık işareti.
âlem:
dünya, cihan.
aşikâre:
apaçık, belli.
azamet:
büyüklük, ululuk.
beyan:
anlatma, söyleme.
cihet:
yan, yön, taraf.
dâr-ı beka:
sonsuzluk ülkesi.
ebna-i cins:
aynı cinsten olan-
lar.
elîm:
şiddetli.
erzak:
yiyecek, içecek; yeni-
lecek, içilecek şeyler, azıklar.
hâkimiyet:
hâkim oluş,, ege-
menlik.
Hâlık-ı Kerîm:
her şeyi bol ik-
ram ile yaratan, cömert ve ih-
sanı bol olan yaratıcı, Allah.
hallâkıyet:
yaratıcılık.
haşa:
asla, kat’iyen, hiç bir va-
kit.
haşir:
insanların öldükten son-
ra tekrar diriltilip Allah’ın hu-
zurunda toplanmaları.
hatem-i ehadiyet:
Allah’ın bir-
liğini gösteren mühür.
hayvanat:
hayvanlar.
hikmet:
yüksek bilgi.
hususiyle
: özellikle, bilhassa.
hüccet:
delil, ispat, bürhan; bir
iddianın doğruluğunu ispat için
gösterilen vesika, senet.
hüsn-i idare:
iyi idare etme.
ihsanat:
ihsanlar, iyilikler, ba-
ğışlar, yardımlar, nimetler, lü-
tuflar.
in’am:
nimet verme, nimet-
lendirme, ihsan etme, iyilik
yapma.
inkâr:
reddetme, tanımama,
tasdik etmeme, inanmama.
intizam:
düzgün olma, düz-
gün dizilme, düzgünlük, ter-