ONALTINCIAYET:(1)
l
ABÉ n
Øp
°Tn
h …k
óo
g Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
?p
d
’dur.
Şu şifalı ayet çok zamandır benim dertlerimin şifası ve
ilâcı olduğu gibi, eczahane-i kübra-i İlâhiye olan kur’ân-ı
Hakîm’in tiryaki ilâçlarından, risalei’n-nur eczalarının
kavanozlarından alarak belki bin manevî dertlerime bin
kudsî şifayı buldum ve resaili’n-nur Şakirtleri dahi
buldular. Ve fenden ve felsefenin bataklığından çıkan ve
tedavisi çok müşkül olan ve zındıka hastalığına müptelâ
olanlardan çokları onunla şifalarını buldular.
İşte her derde şifa olan kur’ân’ın ilâçlarının bu zaman-
da bir kısım kavanozları hükmünde bulunan
Resaili’n-
Nur
dahi bu şifadar ayetin bir medar-ı nazarı olduğuna
kuvvetli bir emare şudur ki:
Bu ayetin makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz kırk altı ade-
di,
Resaili’n-Nur
’un bin üç yüz kırk altıda şifadarâne et-
rafa intişaratının tarihine ve
Mu’cizat-ı Ahmediye
Aley-
hissalâtü Vesselâm namında olan risale-i harikanın za-
man-ı telifine tam tamına tevafukudur. Şu tevafuk hem
münasebet-i maneviyeyi teyit ve onunla teeyyüt eder,
hem remizden işaret derecesine çıkarıyor.
ONYEDİNCİAYET:
(2)
o
âr
?`s
cn
ƒn
J p
¬r
«n
?n
Y n
ƒo
g s
’p
G n
¬ '
dp
G n
’ *G n
»p
Ñ°r
ùn
M r
?o
?n
a Gr
ƒ s
dn
ƒn
J r
¿p
Én
a
’deki
(3)
o
âr
?`s
cn
ƒn
J p
¬r
«n
?n
Y n
ƒo
g s
’p
G n
¬ '
dp
G n
’ *G n
»p
Ñ°r
ùn
M r
?o
b
’nün makam-ı cif-
rîsi, şeddeli
?
’lar birer
?
ve şeddeli
?
bir
?
sayılmak ci-
hetiyle bin üç yüz yirmi dokuz ederek, Harb-i Umumînin
Şualar | 1091 |
B
irinci
Ş
ua
dünya savaşı.
hidayet:
doğru olan, hak olan:.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
iman:
inanma, itikat.
intişarat:
yayılmalar, dağılmalar,
neşrolunmalar.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam,
cifir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
medar-ı nazar:
göz önünde bu-
lundurulması gereken.
Mu’cizat-ı ahmediye:
Peygamber
Efendimizin (asm) gösterdiği mu’ci-
zeler.
münasebet-i maneviye:
manevî
münasebet, yakınlık, irtibat.
müptelâ:
tutkun, bir şeye düşkün
ve tutulmuş olan.
müşkül:
güç, zor, çetin.
nam:
ad.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
peygamber:
Allah tarafından ha-
ber getirerek İlâhî emir ve yasak-
ları insanlara tebliğ eden elçi, ne-
bî.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
remiz:
işaret; istediğini işaretle ifa-
de etme, ima.
risale-i harika:
harika risale, hari-
ka kitapçık.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şedde:
Arabca ve Farsçada iki de-
fa okunması gereken bir harfin
üzerine konulan ve o harfi iki de-
fa okutan işaret.
şifadar:
şifa verici, şifalı.
şifadarâne:
şifa verircesine, şifalı
olarak.
Sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
teeyyüt:
doğru çıkma, gerçekleş-
me.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
teyit:
kuvvetlendirme, sağlamlaş-
tırma.
zaman-ı telif:
yazılış zamanı.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
cihet:
yön.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
ecza:
eczacılıkta, ilâç yapmada
kullanılan çeşitli maddeler.
eczahane-i kübra-i İlâhiye:
Allah’ın büyük eczanesi.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
fen:
tecrübî, ispatla meydana
gelmiş ilimlere verilen genel
ad.
Harb-i umumî:
genel harp,
1.
O, iman edenler için bir hidayet rehberi ve bir şifadır. (Fussılet Suresi: 44.)
2.
Ey Peygamber, eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: “Allah bana yeter. Ondan baş-
ka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim.” (Tevbe Suresi: 129.)
3.
De ki: “Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül
ettim.” (Tevbe Suresi: 129.)