YİRMİÜÇÜNCÜAYET:(1)
Gk
ôr
«n
N Én
æn
dp
ór
Ño
j r
¿n
G BÉ n
æ t
`Hn
Q À= '
ùn
Y
Şu ayet, her asra baktığı gibi, bu asra da bakıyor ve bu
asırda kâbuslu bir rüya gibi musibetlere düşen ve rabb-i
rahîm’inden onu hayra tebdil etmesini rica edenler için-
de resaili’n-nur Şakirtlerine hususî remzettiğine bir ema-
resi şudur ki:
Bu ayetin makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz kırk beşte
ehemmiyetli risaleler telif ile beraber, fevkalâde hâdise-
ler vukua gelmeye hazırlandılar. Ve o resaili’n-nur’un
merkez-i intişarı olan Barla karyesinde ziyade sıkıntı mü-
ellifine verildi. Ve hususan küçük mescidine ilişildiği
zaman resaili’n-nur Şakirtleri kuvvetli bir rica ile der-
gâh-ı İlâhiyeye iltica edip, “Yâ rab! Bu müthiş rüyayı
hayra tebdil eyle” deyip yalvardılar. Herkesin me’yusi-
yetlerine mukabil, pek kuvvetli bir ümit ve rica ile Müs-
lümanların kuvve-i maneviyelerini takviye ettiler. Bu aye-
tin birden külfetsiz hatıra geleni bu kadardır, yoksa esra-
rı çoktur. tekellüf olmasın diye kısa kestim.
YİRMİDÖRDÜNCÜAYETVEAYETLER:
Hem sure-i zümer, hem sure-i Casiye, hem sure-i
Ahkâf’ın başlarında bulunan
(2)
p
º«/
µ
n
?r
G p
õj/
õn
©r
dG $G n
øp
e p
ÜÉn
à`p
µ
r
dG o
?j/
õr
æn
J
âyât-ı azîmeleridir.
Şu ayetler dahi, yirmi ikincideki ayetler gibi, risaletü’n-
nur’un ismine ve zatına, hem telif ve intişarına bir ma-
na-i remziyle bakıyorlar.
asır:
yüzyıl.
âyât-ı azîme:
azîm, büyük mana-
lar ihtiva eden ayetler.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
dergâh-ı İlâhiye:
Cenab-ı Hakkın
dergâhı, kapısı, katı.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
fevkalâde:
olağanüstü.
hâdise:
olay.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hususî:
özel.
iltica:
sığınma, güvenme, dayan-
ma.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
karye:
köy.
külfet:
zahmet, sıkıntı.
kuvve-i maneviye:
manevî güç,
moral.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam,
cifir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
mana-i remiz:
işaretle anlatıl-
mak istenen mana.
merkez-i intişar:
yayma, ya-
yıncılık merkezi.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mukabil:
karşılık.
musibet:
felâket, belâ.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
rabb-i rahîm:
şefkat ve mer-
hamet sahibi olan Cenab-ı
Hak.
remiz:
işaret; istediğini işaretle
ifade etme, ima.
rica:
yalvarma, niyaz etme.
şakirt:
talebe, öğrenci.
takviye:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma, teyit ve tasdik et-
me.
tebdil:
değiştirme, dönüştür-
me.
tekellüf:
gösteriş, yapmacık,
sahte tavır.
telif:
eser yazma.
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme.
ya rab:
Ey Allah!.
zat:
kendi.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1.
Umulur ki Rabbimiz bize bundan daha hayırlısını verir. (Kalem Suresi: 32.)
2.
Bu Kur’ân, kudreti her şeye galip olan ve hikmeti her şeyi kuşatan Allah tarafından indiril-
miştir. (Zümer Suresi: 1.)
B
irinci
Ş
ua
| 1100 | Şualar