Şualar - page 1104

Dördüncüsü
: Yüksek edipler bu hesabı, edebî bir ka-
nun-i letafet kabul edip eski zamandan beri onu istimal
etmişler. Hatta letafetin hatırı için iradî ve sun’î ve taklidî
olmamak lâzım gelirken, sun’î ve kastî bir surette o gay-
bî anahtarların taklidini yapıyorlar.
Beşincisi
: Ulûm-i riyaziye ulemasının münasebet-i
adediye içinde en lâtif düsturları ve avamca harika görü-
nen kanunları, bu hesab-ı tevafukînin cinsindendirler.
Hatta fıtrat-ı eşyada Fâtır-ı Hakîm bu tevafuk-i hesabîyi
bir düstur-i nizam ve bir kanun-i vahdet ve insicam ve bir
medar-ı tenasüp ve ittifak ve bir namus-i hüsün ve ittisak
yapmış. Meselâ, nasıl ki iki elin ve iki ayağın parmakları,
asapları, kemikleri, hatta hüceyratları, mesamatları he-
sapça birbirine tevafuk ederler; öyle de, bu ağaç, bu ba-
harda ve geçen bahardaki çiçek, yaprak, meyvece teva-
fuk ettiği gibi, bu baharda dahi az bir farkla geçen baha-
ra tevafuk ve istikbal baharları dahi mazi baharlarına
ihtiyâr ve irade-i İlâhiyeyi gösteren sırlı ve az farkla mu-
vafakatleri, sâni-i Hakîm-i zülcemal’in vahdetini göste-
ren kuvvetli bir şahid-i vahdaniyettir.
İşte madem bu tevafuk-i cifrî ve ebcedî, bir kanun-i il-
mî ve bir düstur-i riyazî ve bir namus-i fıtrî bir usul-i ede-
bî ve bir anahtar-ı gaybî oluyor. elbette menba-ı ulûm ve
maden-i esrar ve fıtratın tercüman-ı âyât-ı tekviniyesi ve
edebiyatın mu’cize-i kübrası ve lisanü’l-gayp olan
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, o kanun-i tevafukîyi işaratında
istihdam, istimal etmesi, i’cazının muktezasıdır.
İhtar bitti, şimdi sadede geliyoruz.
anahtar-ı gaybî:
gayp anahtarı,
gaybı açacak anahtar.
avam:
kültürlü, yüksek tabaka-
dan olmayan; cahil halk tabakası.
düstur:
kanun, kural, esas, pren-
sip.
düstur-i nizam:
düzgünlük düs-
turu, tertip prensibi.
düstur-i riyazî:
matematik kaide-
si.
ebcedî:
ebcet hesabına ait.
edebî:
edebiyatla ilgili, edebiyata
ait.
Fâtır-ı Hakîm:
her şeyi bir mak-
sada uygun ve hikmetle benzer-
siz bir şekilde yaratan Allah (c.c.).
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç, huy.
fıtrat-ı eşya:
eşyanın fıtratı, eşya-
nın yaratılışına uygun, eşyanın ta-
biatına uygun.
gaybî:
gaypla ilgili, görünmeyen-
lere ait.
hesab-ı tevafukî:
tevafukları her
hangi bir şekil ve sebeple aynı çiz-
gi, doğrultu veya şekil dâhilinde
muvafık ve uygun gelen harf, ke-
lime veya daha fazlasını, bazı he-
sap teknikleriyle bulma, hesapla-
ma.
hüceyrat:
hücrecikler.
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi istek
ve arzularına göre hareket etme.
insicam:
düzgün işleme.
irade-i İlâhiye:
Allah’ın iradesi, Ce-
nab-ı Hakkın dilediğini yapabilme
gücü, kudreti.
işarat:
işaretler, alâmetler, belirti-
ler.
istihdam:
kullanma, çalıştırma.
istimal:
kullanma.
ittisak:
dizilme, sıralanma, bir ni-
zam dâhilinde sıralanma.
kanun-i ilmî:
ilmî kanun, ilimle il-
gili kaide.
kanun-i letafet:
letafet kanunu,
güzellik, lâtiflik, hoşluk, şeffaflık
kanunu.
kanun-i tevafukî:
tevafuka ait
prensip, denk gelmeye ait kanun.
kanun-i vahdet:
birlik kanunu.
kastî:
bile bile yapılan.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
letafet:
lâtiflik, hoşluk, incelik.
lisanü’l-gayp:
gaybî bir dil; gayp-
tan, görünmeyenlerden haber ve-
ren dil.
maden-i esrar:
sırların kaynağı,
merkezi.
medar-ı tenasüp:
uygunluk
sebebi.
menba-ı ulûm:
ilimlerin men-
baı, kaynağı.
mesamat:
mesamlar, delikler,
gözenekler, cilt üzerinde kü-
çük delikler.
mu’cize-i kübra:
en büyük
mu’cize.
mukteza:
gereken.
münasebet-i adediye:
sayıca
meydana gelen denklik, uy-
gunluk.
muvafakat:
uyma, uygunluk.
namus-i hüsün:
güzellik ka-
nunu.
namus-i fıtrî:
yaratılış kanu-
nu.
sadet:
asıl konu.
şahid-i vahdaniyet:
Allah’ın
tek ve benzersiz oluşunun, ku-
sur ve noksanlardan uzak olu-
şunun şahidi ve delili.
Sâni-i Hakîm-i Zülcemal:
gü-
zellik ve hikmet sahibi olan ve
her şeyi sanatla yaratan Allah.
suret:
biçim, şekil, tarz.
taklidî:
taklitle yapılan.
tercüman-ı ayat-ı tekviniye:
oluşla ve yaratılışla ilgili ayet-
lerin tercümanı.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
tevafuk-i cifrî:
cifirle ilgili te-
vafuk, cifrî hesaba göre birbi-
rine denklik, uygunluk, müna-
sebet.
tevafuk-i hesabî:
aritmetik
uygunluk, denk düşme.
ulûm-i riyaziye:
riyazî ilimler,
matematikle ilgili ilimler.
usul-i edebî:
edebiyatla ilgili
bir usul, kaide.
vahdet:
bir ve tek olma.
B
irinci
Ş
ua
| 1104 | Şualar
1...,1094,1095,1096,1097,1098,1099,1100,1101,1102,1103 1105,1106,1107,1108,1109,1110,1111,1112,1113,1114,...1581
Powered by FlippingBook