Şualar - page 1108

lem’adan Birinci Şuaın telifine ve o şuaın yirmi dokuz ma-
kamında otuz üç adet âyâtın risale-i nur’a işaretleri istih-
raç edildiği hengâmına ve yirmi beşinci ayetin risale-i
nur’a imaları yazıldığı şu zamana, şu dakikaya, şu hâle
tam tamına tevafuku ise, kur’ân’ın i’caz-ı manevîsine ya-
kışıyor. gayet lâtif ve müjdeli bir tevafuktur.
İkinci vecihte, yani bin üç yüz dört makamıyla, risa-
le-i nur’un tercümanı risale-i nur’un basamakları olan
mebadi-i ulûma besmelekeş olduğu ve fütuhat-ı nuriye-
de besmelesini çektiği ve fatiha-i hayat-ı ilmiyede
(1)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º`````r
°ùp
H
okuduğu zamanına tam tamı-
na tevafukla parmak basıyor, arkasını sıvatıyor, “Haydi
git, selâmetle çalış” remzen diyor.
üçüncü vecihte, yani bin iki yüz doksan üç veya dört
olan makam-ı cifrîsiyle, o tercümanın besmele-i hayat-ı
dünyeviyesinin iptidasına tam tamına tevafuk sırrıyla ima
eder ki, onun hayatı çok dehşetli dağdağaları ve fırtınala-
rı görmek ve çekmekle beraber daima rahman ve ra-
hîm isimlerinin mazharı olarak rahmetle muhafaza ve şef-
katle terbiye edileceğini remzen mün’imâne haber veri-
yor. Bu suretle kur’ân’ın manevî i’cazından ihbar-ı gaybî
nev’inin bir şuaını gösteriyor.
YİRMİALTINCIAYET:
sure-i Hûd’da
(2)
l
ó«/
©n
°Sn
h w
»p
?n
°T r
ºo
¡r
æp
ªn
a
ayetinin iki satır son-
ra gelen
(3)
p
ás
æ`n
÷r
G p
ȯn
a Gho
óp
©°o
S n
øj/
òs
dG És
en
Gn
h
ayetidir.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
besmele:
Bismillâhirrahmanirra-
hîm (Rahman ve Rahim olan Al-
lah’ın adıyla.) cümlesinin adı.
besmele-i hayat-ı dünyeviye:
dünya hayatının başlangıcı.
besmelekeş:
Besmele çeken.
dağdağa:
gürültü, beyhude telâş
ve ıztırap.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
fatiha-i hayat-ı ilmiye:
ilmî ha-
yatın başlangıcı.
fütuhat-ı Nuriye:
Nur’un zaferleri,
Risale-i Nur ile yapılan iman ve
Kur’ân hizmetinin akıl ve kalpleri
kendine cezp etmesi, kalpleri fet-
hetmesi.
gayet:
son derece.
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
i’caz-ı manevî:
manen mucize
oluş.
ihbar-ı gaybî:
gayba ait haber,
geçmiş veya gelecek zamana ait
haber.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
iptida:
baş, başlangıç.
lâtif:
güzel, hoş.
makam:
.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam,
cifir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mazhar:
bir şeyin çıktığı yer, zu-
hur ettiği, göründüğü yer.
mebadi-i ulûm:
ilimlerin çekirdeği,
ilimlerin başlangıcı, ilimlerin usûl
ve prensipleri, ilimlerin evveli; ilk
ilimler.
muhafaza:
koruma.
mün’imâne:
nimet verircesine; ni-
met verene, ikram edene ya-
kışır şekilde.
nevi:
çeşit, tür.
rahîm:
sonsuz merhamet sa-
hibi olan Allah.
rahman:
sonsuz merhamet
sahibi ve şefkatle bütün var-
lıkları rızıklandıran Allah.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
remzen:
remiz ile, işaret ede-
rek, işaretle.
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karşılıksız
merhamet.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
sır:
gizli hakikat.
şua:
ışın, bir ışık kaynağından
uzanan ışık telleri.
Sure-i Hûd:
Hud suresi.
suret:
biçim, şekil, tarz.
telif:
eser yazma.
terbiye:
besleme, yetiştirme,
büyütme; besleyip büyütme.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
vecih:
cihet, yön.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1.)
2.
O gün insanlardan şakiler ve saidler vardır. (Hûd Suresi: 105.)
3.
Saidlere gelince, onlar da Cennette kalacaklardır. (Hûd Suresi: 108.)
B
irinci
Ş
ua
| 1108 | Şualar
1...,1098,1099,1100,1101,1102,1103,1104,1105,1106,1107 1109,1110,1111,1112,1113,1114,1115,1116,1117,1118,...1581
Powered by FlippingBook