YirMidoKuZuNCuaYETiNSEhviNEdairTafSiLâT
W
küçük bir sehivden kuvvetli bir işaret-i gaybiye gördüm.
ondan bildim ki, o sehiv bunun içinmiş. Şöyle ki:
Birinci Şua olan İşarat-ı kur’âniyenin yirmi dokuzuncu
ayet sure-i İbrahim’in başında,
n
?r
«n
dp
G o
?Én
`ær
dn
õr
fn
G l
ÜÉn
à`p
c '
ô=dG
(1)
r
ºp
¡u
`Hn
Q p
¿r
Pp
Ép
H p
Qƒ t
ædG n
‹p
G p
äÉn
ªo
?`t
¶dG n
øp
e ¢n
SÉ s
ædG n
êp
ôr
îo
à`p
d
içinde
(2)
r
ºp
¡u
Hn
Q p
¿r
Pp
Ép
H p
Qƒ t
ædG n
‹p
G
cümlesine makam-ı cifrîsi sehven “Bin
üç yüz otuz dört ederek, risale-i nur’un fatihası olan
İşa-
ratü’l-İ’caz
tefsirinin zuhuru ve tab’ı tarihine tevafukla ba-
kar” denilmiş. Hâlbuki, melfuz harflerinin makamı bin üç
yüz otuz dokuz olup, o tefsirin fevkalâde iştiharı ve dâ-
rülhikmet tarafından ekser müftülere gönderilen nüsha-
lar, müteaddit ve maddî ve manevî inkılâpların sarsıntıla-
rından vikaye noktasında –çok emareler ve müftülerin iti-
rafıyla– birer kal’a ve ekser müftülerin ellerinde birer el-
mas kılıç hükmüne geçmeleri tarihine tevafukla takdirkâ-
râne bakar. okunmayan iki
elif
sayılsa, bin üç yüz kırk
bir edip, risale-i nur’un mebde-i zuhuruna tam tamına
tevafukla bakar.
Bu küçük sehiv şöyle bir manayı birden kuvvetli ihtar
etti ki:
Şualar | 1117 |
B
irinci
Ş
ua
manî.
makam:
sayı değeri.
makam-ı cifrî:
cifir hesabına göre
ulaşılan netice, sayı değeri.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mebde-i zuhur:
ortaya çıkma,
meydana çıkmasının başlangıcı.
melfuz:
söylenmiş, söylenilen,
okunan.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nüsha:
birbirinin aynı olan suret-
lerin her biri.
sehiv:
hata, yanlışlık, yanılma, ha-
ta.
sehven:
yanlışlıkla, yanılarak, ha-
taen.
Sure-i İbrahim:
İbrahim suresi.
tab:
basma, baskı.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar, izah-
lar.
takdirkârâne:
takdir edene yakı-
şır şekilde, takdir ederek.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı, açıklaması.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
vikaye:
koruma, sahip çıkma.
zuhur:
ortaya çıkma.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
dair:
alâkalı, ilgili.
Dârülhikmet:
Osmanlılarda
Şeyhülislâmlık makamının bir
ismi.
ekser:
pek çok.
elmas:
çok kıymetli bir mü-
cevher.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fatiha:
başlama, giriş.
fevkalâde:
olağanüstü.
hükmüne:
yerine, değerine.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
inkılâp:
değişme, dönüşüm,
köklü değişme.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
işaretleri.
işaret-i gaybiye:
gaypla ilgili
işaret; Hz. Peygamber, müçte-
hit imamlar tarafından gayba
ait verilen haberler, işaret yo-
lu ile yapılan açıklamalar.
iştihar:
meşhur olma, şöhret
bulma, tanınma.
kal’a:
büyük hisar.
maddî:
madde ile alâkalı, cis-
1.
Elif, lâm ra. Bu bir kitap ki, insanları Rablerinin izniyle inkâr karanlıklarından iman nuruna
çıkarman, kudreti her şeye galip olan ve her türlü hamde lâyık olan Allah’ın yoluna kavuş-
turman için sana indirdik. (İbrahim Suresi: 1.)
2.
Rablerinin izniyle nura...