Şualar - page 1115

yine tam tamına tevafuk eder. Bu imayı teyit eden, hem
letafetlendiren bir münasebet var. Şöyle ki:
Âlem-i İslâm için en dehşetli asır, altıncı asır ile Hülâ-
gû fitnesi ve on üçüncü asrın ahiri ve on dördüncü asır
ile Harb-i Umumî fitneleri ve neticeleri olduğu münase-
betiyle, bu cümle makam-ı ebcediyle altıncı asra ve evvel-
ki cümle gibi
p
ó«/
ªn
?r
G p
õj/
õn
© r
dn
G
kelimeleri ile bu asra, sultan
Abdülaziz ve sultan Abdülhamid devirlerine ima eder.
Hem, sabık ayetlerde ise, resaili’n-nur’un ikinci ismi-
ne tevafukla işaret eden umum o ayetler, dehşetli asır
olan Hülâgû ve Cengiz asrına dahi ima ederler. Hatta o
ayetlerin hem o asra, hem bu asra imaları içindir ki, Haz-
ret-i Ali (
rA
)
Ercûze’
sinde ve gavs-ı Azam (
rA
) kasidesin-
de resaili’n-nur’a kerametkârâne işaret ettikleri vakit,
hem o asra, hem şu asra bakıp hiddetle işaret etmişler.
Üçüncüsü
:
(1)
p
äÉn
ªo
?`t
¶dG n
øp
e
kelimesindeki
p
äÉn
ªo
?`t
¶dn
G
’ın
adedi bin üç yüz yetmiş iki ederek, bu asrın zulümleri, zul-
metleri ne vakte kadar devam edeceğini, o zulmetlerin
içinde bir nur daima tenvire çalışacağına ima ile, risale-i
nur’un tenvirine remzen bakar.
Dördüncüsü
:
(2)
¢n
SÉ s
ædG n
êp
ôr
îo
àp
d
cümlesi diyor ki: “Bin
üç yüz kırk beşte kur’ân’dan gelen bir nur ile insanlar
karanlıklardan ışıklara çıkarılacak” Bu meal ise, bin üç
yüz kırk beşte fevkalâde tenvire başlayan resaili’n-nur’a
tam tamına cifirce, hem mealce muvafık ve mutabık
Şualar | 1115 |
B
irinci
Ş
ua
muvafık:
uygun, uyar, münasip.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
sabık:
geçen, önceki.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
teyit:
kuvvetlendirme, sağlamlaş-
tırma; doğru çıkarma.
umum:
bütün.
zulmet:
karanlık.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
ahir:
son.
Âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
asır:
yüzyıl.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
evvel:
önce.
fevkalâde:
olağanüstü.
fitne:
karışıklık, bozgunculuk,
azgınlık.
Harb-i umumî:
genel harp,
dünya savaşı.
hiddet:
öfke, kızgınlık, gadap,
hışım.
ima:
işaretle anlatma, üstü ka-
palı ifade etme.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e in-
dirilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
letafet:
lâtiflik, hoşluk, incelik.
makam-ı ebcedî:
ebcetle ilgili
makam, ebcedî mana, ebcedî
hesap.
meal:
mana, anlam, mefhum.
münasebet:
ilgi, ilişki; müna-
siplik, uygun olma.
mutabık:
birbirine uyan, uy-
gun.
1.
İnkâr karanlıklarından. (İbrahim Suresi: 1.)
2.
İnsanları çıkaran. (İbrahim Suresi: 1.)
1...,1105,1106,1107,1108,1109,1110,1111,1112,1113,1114 1116,1117,1118,1119,1120,1121,1122,1123,1124,1125,...1581
Powered by FlippingBook