bir cihette hatimesi ve cemiyetli neticesi olan o risaleye
Hazret-i İmam-ı Ali (
rA
) onun fevkalâde ehemmiyetini ve
camiiyetini göstermek için kur’ân’ın çok sureleriyle bir-
den otuz ikinci mertebede
(1)
Ék
àn
`j'
Gn
h Ék
H r
õp
M p
¿'
Gr
ôo
?r
dG p
In
Qƒo
°ùp
Hn
h
ka-
semiyle otuz ikinci mertebede bulunan o cami risaleye
işaret eder. risale-i nur’un otuz üçüncü sözü ise, bun-
dan evvel beyan ettiğimiz gibi otuz üç adet mektuplardan
ibaret ve
Mektubat
namında otuz üç kitap ve yüzden zi-
yade risalelerdir.
İşte Hazret-i İmam-ı Ali (
rA
) otuz üçüncü mertebede ve
kaseminde otuz üçüncü sözün eczaları olan o yüz on ki-
tap ve Mektubata birden işaret etmek için yüz on semavî
suhuf namında yüz on muhtasar kitaplar ve o büyük mu-
kaddes kitaplardan istimdat manasında olan şu
(2)
r
ân
?°s
†n
Øn
J Ék
Ñr
à`o
c n
âr
dn
õr
fn
G BÉ n
e u
?o
c '
¤n
Y @ …/
òs
dG n
?p
?r
°†n
Øp
H n
…n
’r
ƒn
e Én
j n
?o
?n
Ä°r
Sn
Én
a
kelâmıyla işaret eder.
Malûmdur ki, ilm-i belâgatte ve fenn-i beyanda uzak ve
gizli manalara delâlet etmek için karine tabir ettikleri ema-
relerden ve münasebetlerden birisi bulunsa, uzak bir ma-
na ve gizli ve işarî olan bir mefhum, karinenin kuvvetine
göre sarih ve zahir manası gibi kabul edilir. İşte bu kaide-
ye binaen, bu işarî manaların her birisine müteaddit kari-
neler, emareler bulunduğu gibi sair arkadaşları da ona ka-
rineler olur. risale-i nur’un mecmuundan haber veren
sarih fıkralar dahi her birisine kuvvetli bir karinedir.
Şualar | 1127 |
S
ekizinci
Ş
ua
ilm-i belâgat:
belâgat ilmi.
istimdat:
medet dileme, imdat is-
teme, yardıma çağırma.
işarî:
bir kelimenin açık manasına
bağlı olarak ikinci ve üçüncü de-
recede işaret yolu ile yapılan açık-
lama.
kaide:
kural, esas, düstur.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
kasem:
yemin, and.
kelâm:
söz, lafız.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mecmu:
toplam, tüm.
mefhum:
bir sözün ifade ettiği
mana.
mertebe:
derece, basamak.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
mukaddes:
takdis edilmiş, kutsal,
aziz, temiz.
münasebet:
ilgi, ilişki; münasiplik,
uygun olma.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nam:
ad.
sâir:
diğer, başka, öteki.
sarih:
açık, âşikar.
semavî:
Allah tarafından olan, İlâ-
hî.
suhuf:
dört büyük kitap dışında
sahifeler şeklinde, bazı peygam-
berlere vahiy ile gelen emirler.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
tabir:
ifade.
zahir:
açık, görünür.
ziyade:
çok, fazla.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cami:
toplayan, içine alan,
kapsayan.
camiiyet:
toplayıcı, ihtiva ve
ihata edicilik.
cemiyetli:
bir çok şeyi bir ara-
da bulunduran, pek çok özel-
likleri içine alan, kapsamlı.
cihet:
yön.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alamet, işaret.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evvel:
önce.
fenn-i beyan:
belâğat ilminin
üç bölümünden ikinci bölü-
müdür. İfade etme yolları olan
teşbih, mecaz ve kinayeden
bahseden ilim.
fevkalâde:
olağanüstü.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
hatime:
son, nihayet, bitiş.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan, müteşekkil.
1.
Hizip hizip, ayet ayet Kur’ân Suresinin hürmetine…
2.
İndirdiğin bütün faziletli kitapların faziletleri hürmetine Senden yardım diliyorum ey Rab-
bim!