nurunu, kibriya ve azamet ve re’fet ve rahîmiyetten alı-
yor” diye mümtaz hasiyetini beyan eder.
•
Üçüncüsü
: Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahü Anh, bu
fıkrada
(1)
r
än
óp
ªr
No
G o
QÉs
ædG p
¬p
H
cümlesiyle diyor ki: Bin üç yüz
elli dörtte
Siracünnur,
(yani risale-i nur’un nuru) ile
dalâletin tecavüz eden nârı inşaallah sönecek. Yani,
fitne-i diniye ateşini ya tahribattan vazgeçirecek veya ile-
ri tecavüzatını kıracak.
eğer Hicrî tarihi olsa, bundan iki sene evvel, dini dün-
yadan tefrik fırsatından istifade ile, dinin ve kur’ân’ın za-
rarına olarak ilerleyen dehşetli tasavvuratın tecavüzatı te-
vakkuf etmesi, elbette karşılarında kuvvetli bir seddin bu-
lunmasındandır. o set ise, bu zamanda çok intişar eden
risale-i nur’un keskin hüccetleri ve kuvvetli bürhanları ol-
duğu çok emarelerle hissediliyor. Ve bu ikinci ihtimalde-
ki işaret-i Aleviye dahi onu teyit ediyor.
(HaşİYe)
evet, cifirce
r
än
óp
ªr
No
G o
QÉs
ædG p
¬p
H
;
ñ
altı yüz,
ä
dört yüz,
Q
iki
yüz, şeddeli
¿
yüz,
?
kırk,
O
ve üç
G
yedi,
p
¬p
H
’deki
Ü
iki,
?
beş, yekûnu bin üç yüz elli dört eder. lillâhilhamd,
Sira-
cünnur
’un el-Ayetü’l-kübrası gibi çok risaleleri var.
Şualar | 1133 |
S
ekizinci
Ş
ua
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
işaret-i aleviye:
Hz. Ali’nin işaret
ettiği.
izzet:
şeref, yücelik; kuvvet, kud-
ret, üstünlük.
kibriya:
Cenab-ı Allah’ın azameti
ve kudreti, her cihetle büyüklüğü.
lillâhilhamd:
ne kadar hamd ve
şükürler varsa ve olmuşsa, cüm-
lesi Allah’a mahsustur, Ona gider,
Ona aittir.
mümtaz:
ayrıcalılklı, seçkin.
nâr:
ateş.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
radıyallahü anh:
Sahabe veya İs-
lâm büyüklerinin adı geçtiğinde
söylenilen “Allah ondan razı olsun”
manasında dua. Tek erkek için
söylenir.
rahim:
sonsuz merhamet sahibi
olan Allah.
rahîmiyet:
merhamet edicilik.
rauf:
çok esirgeyen, çok acıyan,
çok merhametli, çok merhamet
eden, ileri derecede şefkat ve
merhamet sahibi olan Allah.
re’fet:
esirgeme, koruma, acıma,
merhamet, şefkat etme.
set:
mani, perde, engel.
Siracünnur:
Nurun lambası anla-
mında Risale-i Nur külliyatından
bir eser.
şedde:
Arabca ve Farsçada iki de-
fa okunması gereken bir harfin
üzerine konulan ve o harfi iki de-
fa okutan işaret.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tasavvurat:
tasavvurlar, düşünce-
ler.
tecavüz:
saldırma.
tecâvüzat:
saldırılar, tecâvüzler.
tefrik:
birbirinden ayırma, ayrı tut-
ma.
tevakkuf:
duraklama, durma.
teyit:
kuvvetlendirme, sağlamlaş-
tırma; doğru çıkarma.
yekûn:
toplam.
azamet:
büyüklük.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
celâl:
sonsuz büyüklük, haş-
met, ululuk, yücelik ve haş-
met sahibi olan Allah.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak, doğru yol-
dan ayrılma, azma, batıla yö-
nelme.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evvel:
önce.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
fitne-i diniye:
dine sokulan
fitne, fesat.
hasiyet:
hususî fayda, özellik.
haşiye:
dipnot.
hicrî:
tarih başlangıcı olarak
Hz. Muhammed’in hicretini
esas alan takvim.
hüccet:
delil.
ihtimal:
olabilirlik.
inşaallah:
Allah isterse, Allah
dilerse, Allah’ın emri olursa, Al-
lah izin verirse manalarında
kullanılan bir dua.
1.
Onun nuruyla dalâlet ve fitne ateşi söner.
2.
Şüpheziz ki, [Biz sana Kevser’i] verdik. (Kevser Suresi: 1.)
HaşİYe:
Hem de
(2)
Én
æ r
«n
£r
Yn
G B És
`fp
G
’nın sırrı kısmen tahakkuk etmiş. Çünkü,
süfyaniyetin dört rüknünden en kuvvetlisi ve dehşetlisi bütün bütün çe-
kildi, kabir altında azap çekiyor; ve en büyüğü dahi alâkası bilfiil çekil-
miş, Mason komitesinin mahkûmu ve aleti olup azabıyla meşguldür.
Yalnız onun gölgesi hükmediyor. İleri tecavüz etmemekle beraber kıs-
men geriliyor. Bakî kalan iki şahıs ise ellerinden gelse tamire çalışacak-
tır.