•
Birincisi
: İslâmlar içinde, dellâllar elinde teşhir sure-
tinde gezdirmeye lâyık olan risale-i nur, maatteessüf, ga-
yet gizli perde altında intişar ve istitara mecbur olmasına
işareten İmam-ı Ali radıyallahü Anh, iki defa
k
án
fÉn
«n
H G v
ô°p
S
ve
r
än
Q s
ƒn
æn
J G v
ô°p
S
kelimeleriyle
G v
ô°p
S
, yani “gizli intişar edebilir”
müteaccibâne haber veriyor.
•
İkincisi
: risale-i nur, İsm-i Azam cilvesiyle ve ism-i
Rahîm
ve
Hakîm
’in tecellisiyle zuhur ettiğinden, imtiyaz-
lı hassası
(1)
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
’den iktibasen celâl ve kibriya,
(2)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
ºr
°ùp
H
’den istifazaten merhamet ve şef-
kat,
(3)
l
º«/
µn
?r
G o
õj/
õn
©r
dG n
ƒo
gn
h
’den istifadeten hikmet ve intiza-
mın esasları üzerine gidiyor. onun ruhu ve hayatı onlar-
dır. sair meşreplerdeki aşk yerinde, risale-i nur’un meş-
rebinde müştakane şefkattir ve re’fetkârâne muhabbet-
tir. nasıl ki Hazret-i İmam-ı Ali (
rA
) sarih bir surette
Si-
racünnur
’un tarih-i telifini ve tekemmül zamanını ve
meşhur ismini
p
Qƒt
ædG o
êGn
ôp
°S o
OÉn
?o
J
fıkrasıyla haber vermiş; öy-
le de,
m
ïn
£r
fn
ôn
°Tn
h m
ñp
RÉn
H m
?n
Ón
L p
Qƒo
æp
H
(ilâahir) fıkrasıyla da
Sira-
cünnur
’un esaslarından haber veriyor. Çünkü
m
ñp
RÉn
H m
?n
Ón
L
izzet, azamet ve celâl ve kibriyadır.
m
ïn
£r
fn
ôn
°T
süryanîce
Ra-
ûf
ve
m
äƒo
c r
ôn
H
Rahîm
’dir. demek Hazret-i İmam-ı Ali
radıyallahü Anh
Siracünnur
’u tarif ediyor. “Hayatını ve
aşk:
şiddetli sevgi, sevda, gönül
verme.
celâl:
sonsuz büyüklük, haşmet,
ululuk, yücelik ve haşmet sahibi
olan Allah.
cilve:
tecelli, görüntü.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
gayet:
son derece.
hâssa:
bir şeye mahsus olan özel-
lik, nitelik.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
iktibasen:
iktibas ederek, alıntı
yaparak.
ilââhir:
sona kadar, sonuna kadar.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstünlük.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
İsm-i Âzam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve manaca
diğer isimleri kuşatmış olanı.
ism-i Hakîm:
Hakîm ismi; Cenab-ı
Hakkın hikmetle, faydaları takip
ederek iş gören manasındaki is-
mi.
ism-i rahîm:
bütün mahlûkatı
sonsuz rahmet ve merhameti ile
kuşatan anlamında Cenab-ı
Hakk’ın bir ismi.
istifadeten:
istifade ederek, fay-
dalanarak, yararlanarak.
istifazaten:
feyiz alarak; feyizli
olarak; ilim, irfan ve manevî zen-
ginlik kazamarak.
istitar:
gizlenme.
işareten:
işaret ederek, belirterek.
kibriya:
Cenab-ı Allah’ın azameti
ve kudreti, her cihetle büyüklüğü.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzüle-
rek belirteyim ki.
mecbur:
zorunlu olma, zorunda
kalma.
merhamet:
acımak, şefkat göster-
mek, korumak, esirgemek.
meşhur:
şöhretli, herkesin bildiği,
yaygınlık kazanmış.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
muhabbet:
sevgi, sevme.
müştakane:
iştiyak ve arzu ile,
çok isteyerek.
müteaccibâne:
şaşarak, şaşkın
şaşkın, taaccüp eder şekilde.
radıyallahü anh:
Sahabe veya İs-
lâm büyüklerinin adı geçtiğin-
de söylenilen “Allah ondan ra-
zı olsun” manasında dua. Tek
erkek için söylenir.
re’fetkârâne:
merhamet ede-
ne yakışır şekilde, çok acıya-
rak.
ruh:
can.
Sâir:
diğer, başka, öteki.
sarih:
açık, âşikar.
Siracünnur:
Nurun lambası
anlamında Risale-i Nur külli-
yatından bir eser.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karşılıksız
merhamet.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını
içine alacak şekilde anlatma.
tarih -i telif:
yazılış tarihi.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tekemmül:
olgunlaşma, ke-
male erme, mükemmelleşme.
teşhir:
ilan etme, herkese du-
yurma; sergileme.
zuhur:
ortaya çıkma.
1.
Allah en büyüktür, en yücedir.
2.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1.)
3.
Onun kuvveti herşeye gàliptir ve O herşeyi hikmetle yapar. (Nahl Suresi: 60; İbrahim Suresi:
4.)
S
ekizinci
Ş
ua
| 1132 | Şualar