evet,
Gk
Ò/
£r
°ùn
J r
än
ô u
£°o
S
cümlesi, tam tamına iki
ä
sekiz
yüz, iki
¢°S
yüz yirmi, iki
Q
dört yüz, iki
•
on sekiz, bir
i
on, mecmuu bin üç yüz kırk sekizdir. Aynı tarihte lâtinî
huruflarına gece dersleriyle cebren çalıştırıldı.
sonra İmam-ı Ali (
rA
)
Sekîne
ile meşgul olan said’e
(
rA
) bakar, konuşur. Akabinde
(1)
p
¿Én
e s
õdG n
?p
d'
òp
d Ék
cp
Qr
óo
e Én
j
der.
İki-üç yerde kuvvetli işaretle said (
rA
) ismini verdiği şakir-
dine hitaben, “
Kendini Sekîne ile dua edip muhafazaya
çalış.” Yâ
-i nidaîden sonra müteaddit karineler ve ema-
relerle said var. demek
(2)
p
¿Én
es
õdG n
?p
d'
òp
d Ék
cp
Qr
óo
e o
ó«/
©n
°S Én
j
olur.
Bu fıkra, nasıl ki
Ék
cp
Qr
óo
e
kelimesiyle “
el-Kürdî
” lâkabına
hem lâfzen, hem cifren bakar. Çünkü
mim
’siz
Ék
cr
Qn
O
“kürd” kalbidir.
(HaşİYe)
?
ise,
?
ve
i
’ye tam muvafık-
tır. öyle de, diğer bir ismi olan “
Bediüzzaman
” lâkabına
dahi
p
¿Én
es
õdn
G
kelimesiyle ima etmekle beraber, bin üç yüz
elli dört veya bin üç yüz elli beş makam-ı cifrîsiyle, said’in
(
rA
) hakikat-i hâlini ve hilâf-ı âdet vaziyetini ve hıfzüvika-
ye için kesretli duasını ve halvet ve inzivasını tamamıyla
tabir ve ifade ettiğinden, sarahate yakın bir surette par-
mağını onun başına o kasidede teselli için basıyor.
Şualar | 1135 |
S
ekizinci
Ş
ua
lığa çekilmesi ve alçak gönüllülük
içinde bir hayat sürmesi.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
kaside:
belli bir amaçla yazılmış
divan şiiri ve bu şiirin nazım şekli.
kesretli:
çokluğu olan, çok fazla.
lâkap:
ünvan.
latinî:
Latin harfleri, Latinlilere ait
harfler.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam,
cifir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
mecmu:
toplam, tüm.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgilenen.
muhafaza:
koruma.
muvafık:
uygun, münasip.
müteaddit:
çeşitli.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belirlilik.
Sekine:
içerisinde on dokuz harfi
on dokuz ayet bulunan, sükûnet
ve emniyet veren bir dua.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabir:
ifade.
teselli:
avunma.
vaziyet:
durum.
yâ-i nidâî:
Arap dilinde Nida, ses-
lenme için kullanılan ‘yâ’.
akabinde:
arkası sıra, peşin-
den, peşi sıra, ardından, ardı
sıra.
Bediüzzaman:
zamanın, çağın
eşsiz güzelliği.
cebren:
cebirle, zorla, kuvvet
kullanarak, mecburî.
cifren:
cifir ile, harflere verilen
sayı kıymetiyle ibarelerden
geçmişe ve geleceğe ait işa-
retler çıkarmak suretiyle,.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
hakikat-i hâl:
durumun ger-
çek yönü, işin aslı.
halvet:
ibadet, riyazet, zikir
maksadıyla bir hücreye ka-
panma.
Haşiye:
dipnot.
hıfz ü vikaye:
koruma ve
ayakta tutma.
hilâf-ı âdet:
âdete aykırı.
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek, birine yönelerek.
huruf:
harfler.
ima:
işaretle anlatma, üstü ka-
palı ifade etme.
inziva:
tarikat ehlinin, belli bir
gaye, düzen ve kararlılıkla,
kendini Allah yoluna adama
düşünce ve niyetiyle dünya iş-
lerinden el etek çekip yalnız-
1.
Ey fitne ve dalâlet asrına erişen!
2.
Ey fitne ve dalâlet asrına erişen Said!.
HaşİYe:
Yani tersinden okunuşudur.