işaretine işaret eder. Ve madem
(1)
Gk
Qƒo
f p
ºr
°Sp
’r
Ép
H »/
Ñn
cr
ƒn
c r
óp
bn
G
mana ve cifirce tam tamına risale-i nur’a tevafuk ediyor.
elbette diyebiliriz ki, bu fıkranın akabinde
r
ân
Ln
ôr
¡n
ªn
J m
?Én
ªn
L m
äƒt
«p
?n
ér
?n
L m
?«/
?n
L @ m
án
dn
Ón
L m
êƒo
¡n
ªr
?n
L m
êƒo
gn
G m
ê'
Ép
H
(2)
r
ân
cs
ôn
Ñn
J x
?o
Gn
h m
õjp
ôr
Ñp
J p
In
ôr
¡n
Hn
h @ m
?n
ôr
Hn
G m
RGn
ôr
ªp
°Sn
h m
?ho
ôr
Hn
G p
OGn
ór
©n
àp
H
fıkrasıyla risale-i nur’un bidayette on İki söz namında
iştihar ve intişar eden on iki küçük risalelerine
(3)
»/
Ñn
cr
ƒn
c r
óp
bn
G
karinesiyle, bu fıkradaki on iki süryanî kelimeler onlara
birer işarettir. gerçi elimde bulunan
Celcelûtiye
nüshası
en sahih ve en mutemettir. İmam-ı gazalî (
rA
) gibi çok
imamlar
Celcelûtiye’
yi şerh etmişler. Fakat, bu süryanî
kelimelerin manasını tam bilmediğimden ve nüshalarda
ihtilâf bulunduğundan, her birisinin vech-i işaretini ve mü-
nasebetini şimdilik bilmediğimden bırakıyorum.
Elhâs ı l
: Hazret-i İmam-ı Ali (
rA
) bir defa
»/
Ñn
cr
ƒn
c r
óp
bn
G
fık-
rasıyla ahirzamanda risale-i nur’u dua ile Allah’tan niyaz
eder, ister ve bidayette on iki risaleden ibaret bulundu-
ğundan, yalnız on iki risalesine işaret ediyor. İkinci defa-
da
(4)
p
Qƒt
ædG o
êGn
ôp
°S o
OÉn
?o
J
fıkrasıyla daha sarih bir surette ri-
sale-i nur’u methüsena ile göstererek tekemmülüne işa-
reten, umum sözleri ve Mektupları ve lem’aları remzen
haber verir.
Şualar | 1143 |
S
ekizinci
Ş
ua
kısaca.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
gerçi:
öyle ise de, her ne kadar.
ibaret:
meydana gelen, oluşan,
müteşekkil.
ihtilâf:
farklı olma, ayrı oluş.
imam:
mezheple ilgili konularda
kendisine uyulan ve önder olan
kimse.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
işareten:
işaret ederek, belirterek.
iştihar:
meşhur olma, şöhret bul-
ma, tanınma.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
methüsena:
methedip övmek.
mutemet:
itimat edilir, güvenilir.
münasebet:
ilgi, ilişki; münasiplik,
uygun olma.
nam:
ad.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
nüsha:
birbirinin aynı olan suret-
lerin her biri.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
sahih:
doğru, kusursuz, tam, sağ-
lam.
sarih:
açık, âşikar.
suret:
biçim, şekil, tarz.
Süryanî:
Suriye ve Türkiye’nin gü-
ney doğusunda yaşayan, Sami ır-
kından bir Hıristiyan topluluğu.
şerh:
bir eserin zor anlaşılan yer-
lerini çözüp yorumlayarak açıkla-
ma ve bu maksatla yazılan eser.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
erme, mükemmelleşme.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
umum:
bütün.
vech-i işaret:
işaret yönü.
ahir zaman:
dünyanın son za-
manı ve son devresi, dünya
hayatının kıyamete yakın son
devresi.
akabinde:
arkası sıra, peşin-
den, peşi sıra, ardından, ardı
sıra.
bidayet:
başlangıç.
Celcelûtiye:
Peygamberimiz
Resul-i Ekrem’in (
ASM
) dersleri-
ne istinaden, aslı cifir ve eb-
cet hesabı ile alâkalı olarak Hz.
Ali (
RA
) tarafından telif edilen
Süryanice bir kasidedir.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle,
1.
Yıldızımı nur ile parlat.
2.
Senin Allah, Ehad, Celâl, Celîl, Bedî isimlerin hep parlamaktadır.
Bütün dualara kesin cevap veren isimlerini sayıyor; o isimlerinin zahir olup parlamasıyla ve
umumun bereketiyle
3.
Yıldızımı parlat.
4.
Nurun kandili tutuşturulur.