Şualar - page 1146

edip, derakap
(1)
r
ân
?n
ér
fG o
ân
ªr
?t
¶dG p
¬p
H À'
Sƒo
e Én
°ün
Y o
ºr
°SGn
h
kelâ-
mıyla dahi risale-i hurufiyeyi takip eden ve el-Ayetü’l-küb-
ra’dan ve başka resail-i nuriyeden terekküp eden ve
Asa-
yı Mûsa
namını alan ve asa-i Mûsa gibi dalâletin ve şirkin
sihirlerini iptal eden risale-i nur’un şimdilik en son ve
ahir risalesine
Asa-yı Mûsa
namını vererek işaretle bera-
ber, manevî karanlıkları dağıtacağını müjde ediyor.
evet,
(2)
…'
ôr
Ño
µr
dG p
ân
`j'
’r
Ép
Hn
h
kelimesiyle Yedinci Şuaa işa-
reti kuvvetli karinelerle ispat edildiği gibi, aynı kelime, di-
ğer bir mana ile elhak risale-i nur’un Ayetü’l-kübrası
hükmünde ve ekser risalelerin ruhlarını cemeden ve Ara-
bî bulunan Yirmi dokuzuncu lem’aya bu kelâm “müstet-
beatü’t-terakip” kaidesiyle ona bakıyor, efradına dâhil edi-
yor. öyle ise, Hazret-i İmam-ı Ali (
rA
) dahi bu fıkradan
ona bakıp işaret eder diyebiliriz.
Hem sair işaratın karinesiyle, hem
Mektubat
’tan son-
ra
Lem’alar’
a, başka bir tarz-ı ibare ile ima ederek
lem’aların en parlağının telifi dehşetli bir zamanda ve ha-
pis ve idamdan kurtulmak ve emniyet ve selâmet bulmak
için mana-i mecazî ve mefhum-i işarî ile Hazret-i Ali (
rA
)
kendi lisanını büyük tehlikelerde bulunan müellifin hesa-
bına istimal ederek
(3)
r
ân
én
Ør
dG n
øp
u
æp
en
G …'
ôr
Ño
µr
dG p
ân
j '
’r
Ép
Hn
h
yani,
Yâ Rab, beni kurtar, emân ve emniyet ver
” diye dua et-
mesiyle, tam tamına eskişehir Hapishanesinde idam
ahir:
son.
arabî:
Arabcaya ait, Arap dili ile
ilgili.
ayetü’l-Kübra:
en büyük delil,
ayet anlamında Risale-i Nur’da 7.
Şua adlı eser.
cem:
toplama, biriktirme.
dahil:
içine alma, sokma.
dalâlet:
Hak ve hakikatten sap-
ma, doğru yoldan ayrılma, azma.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
derakab:
hemen, derhal, akabin-
de.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
efrat:
fertler.
ekser:
pek çok.
elhak:
hakkın tâ kendisi, tam doğ-
rusu; doğrusu ya.
eman:
eminlik, korkusuzluk.
emniyet:
güvenlik.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
iptal:
boş, hükümsüz bırakma.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
istimâl:
kullanma.
işarat:
işaretler, haber vermeler.
kaide:
kural, esas, düstur.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
kelâm:
söz, lafız.
lisan:
dil.
mana-yı mecazî:
mecazî mana,
bir kelimenin veya lâfzın gerçek
anlamının dışında başka bir an-
lamda kullanıldığındaki mana.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mefhum-ı işarî:
işaret edilen
mana.
müellif:
eser telif eden, yazan.
müstetbeâtü’t-terâkîb:
söz-
deki, birbirine bağlı, işaretli
manalar. kelimelerin kullanış
ve tarzlarından hareketle on-
ların zımnında bulunduğu an-
laşılan manalar.
nam:
ad.
risale-i hurufiye:
harfleri tah-
lil eden risale.
ruh:
öz, can alıcı nokta.
sâir:
diğer, başka, öteki.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma.
tarz-ı ibare:
ibare tarzı, tabir
şeklinde.
telif:
eser yazma.
terekküp:
karışıp birleşme,
birden fazla şeyin birleşmesin-
den oluşma.
ya rab:
Ey Allah!.
1.
Ve Asa-yı Mûsa ismiyle de karanlıklar dağılır.
2.
Ayetü’l-Kübra hürmetine.
3.
Yâ Rab! Ayetü’l-Kübra hürmetine beni bütün sıkıntılardan kurtar, eman ve emniyet ver
S
ekizinci
Ş
ua
| 1146 | Şualar
1...,1136,1137,1138,1139,1140,1141,1142,1143,1144,1145 1147,1148,1149,1150,1151,1152,1153,1154,1155,1156,...1581
Powered by FlippingBook