namında sekiz küçük risalelerin en mühimleri ve feth-i
Mekke ve feth-i Şam ve feth-i kudüs ve feth-i İstanbul gi-
bi çok fütuhat-ı İslâmiyeden gaybî haber veren sure-i
(1)
o
ír
àn
Ør
dGn
h $G o
ôr
°ün
f n
ABÉ n
LGn
Pp
G
’nun esrarını beyanla, fütuhat-ı İs-
lâmiyenin pehlivanı olan Hazret-i İmam-ı Ali’nin (
rA
) na-
zar-ı dikkatini celbeden Fetih ve nasr risalesine, hem su-
re-i Fethin en mühim ve en ahir ayetin beş vecihle i’cazı-
nı beyan ve ispat ile, kahraman-ı İslâm Hazret-i İmam-ı
Ali’nin (
rA
) nazar-ı dikkatini celp eden gayet kıymetli olan
ayet-i Fetih risalesi namındaki küçük bir risaleye ima, bel-
ki işaret eder itikadındayım. Böyle itikada iştirak edilmez-
se de itiraz edilmemeli.
Altıncı Remiz:
Madem Hazret-i İmam-ı Ali (
rA
), üstad-ı kudsîsinden al-
dığı derse binaen, kur’ân’a taallûk eden gelecek hâdisat-
tan haber veriyor. Ve “Benden sorunuz” diye müteaddit
ve doğru haberleri verip bir şah-ı velâyet olduğunu öyle
kerametlerle ispat etmiş. Ve madem bu asırda Avrupa
dinsizleri ve ehl-i dalâlet münafıkları, dehşetli bir surette
kur’ân’a hücumu hengâmında risale-i nur o seyl-i da-
lâlete karşı mukavemet edip, kur’ân’ın tılsımlarını
keşfederek hakikatini muhafaza ediyor. Ve madem
(2)
p
?És
`jn
’r
Gn
h r
ân
?n
ér
?n
L o
Qƒo
f Én
j p
ôr
gs
ódG…n
ón
e
@
k
án
ér
¡n
Hn
h Gk
Qƒo
f p
ºr
°Sp
’r
Ép
H»/
Ñn
c r
ƒn
c r
óp
bn
G
fıkrasıyla, Yirmi sekizinci lem’ada ispat edildiği gibi, sa-
rahate yakın bir surette risale-i nur’a işaret etmekle be-
raber sure-i nur’daki Ayetü’n-nur’un risale-i nur’a
ahir:
son.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
ayet-i Feth:
Fetih ayeti.
ayetü’n-Nur:
Nur ayeti, Nur su-
resi 35. ayet.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
ler.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
feth-i İstanbul:
İstanbul’un müs-
lümanlarca fethedilmesi.
feth-i Kudüs:
Kudüs’ün müslü-
manlarca fethedilmesi.
feth-i Mekke:
Mekke’nin Peygam-
ber Efendimiz tarafından fethi.
feth-i Şam:
Şam’ın Müslümanlar-
ca fethi.
fetih:
zafer, galebe.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
fütuhat-ı İslâmiye:
İslâmın zafer-
leri, fetihleri.
gaybî:
gaypla ilgili, görünmeyen-
lere ait.
gayet:
son derece.
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hakikat:
gerçek, esas.
hengâm:
zaman, sıra.
hücûm:
saldırma.
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
ispat:
kanıtlama.
iştirak:
katılma, ortak olma.
itikat:
inanç, iman.
itiraz:
kabul etmediğini belirtip
karşı çıkma.
kahramân-ı İslâm:
İslâm kahra-
manı, mücahit.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya ta-
biatüstü hâdiseler.
kıymet:
değer.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
muhafaza:
koruma.
mukavemet:
karşı koyma, dayan-
ma, direnme, saldırı ve baskıyı yok
etmek için çalışma, direniş.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münafık:
kalbinde küfrü giz-
lediği hâlde Müslüman görü-
nen, kâfirliğini gizleyerek Müs-
lüman gibi davranan.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nam:
ad.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
rahim:
sonsuz merhamet sa-
hibi olan Allah.
rahman:
sonsuz merhamet
sahibi ve şefkatle bütün var-
lıkları rızıklandıran Allah.
remiz:
kelime ve cümleye
yüklenilmiş gizli mana, şifre,
sembol.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belir-
lilik.
seyl-i dalâlet:
dalâlet, sapık-
lık, sapkınlık seli.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şâh-ı velâyet:
veliliğin şahı
olan Hz. Ali (
RA
).
taallûk:
alâkalı, münasebetli
olma.
tılsım:
herkesin bilip çözeme-
diği gizli sır.
üstad-ı kudsî:
kudsî, yüce üs-
tat.
vecih:
cihet, yön.
1.
Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman. (Nasr Suresi: 1.)
2.
Ey sürekli parlayan Nur olan Allah’ım! Yıllar ve asırlar boyu benim yıldızımı nur ve güzellikle
parlat.
S
ekizinci
Ş
ua
| 1142 | Şualar