öyle de, bu dehşetli asırda dahi bir mana-i işarîsiyle o
âyât-ı Furkaniyenin bürhanları ve hakkaniyetinin alâmet-
leri ve hakikatlerinin hüccetleri ve hak kelâmullah oldu-
ğuna delilleri olan resaili’n-nur’a mana-i işarîsiyle alâ-
met ve bürhan ve emare ve delil manasıyla âyâtın ayet-
leri diye tekrar ile
(1)
p
ÜÉn
à`p
µ`r
dG o
äÉn
`j'
G n
?r
?p
J
ferman ederek
nazar-ı dikkati kur’ân hesabına bu asra ve bu asırdaki
resaili’n-nur’a çeviriyor itikat ediyorum. evet her bir ci-
hetle ayn-ı şuur olan âyât-ı kur’âniyenin böyle yirmi ve-
cihle ve yirmi parmakla aynı şeye müttefikan işaretleri
tasrih derecesinde bana kanaat veriyor. Benim kanaati-
me iştirak etmeyen bu ittifaka ne diyecek ve ne diyebi-
lir? Hangi kuvvet bu ittifakı bozar? resaili’n-nur bu asra
gelen işarat-ı kur’âniyeye hususî bir medar-ı nazar oldu-
ğuna kimin şüphesi varsa, kur’ân’ın kırk vecihle mu’ci-
zesini ispat eden Mu’cizat-ı kur’âniye namındaki Yirmi
Beşinci söz ve Yirminci sözün İkinci Makamına ve haş-
re dair onuncu söz ve Yirmi dokuzuncu sözlere baksın,
şüphesi izale olmazsa, gelsin parmağını gözüme soksun.
YİRMİİKİNCİAYETVEAYETLER:
Hem Yunus, hem Yusuf, hem ra’d, hem Hicr, hem
Şuara, hem kasas, hem lokman surelerinin başlarında
bulunan
p
ÜÉn
à`p
µ`r
dG o
äÉn
`j'
G n
?r
?p
J
ilân-ı kudsîsidir.
Yirmi birinci ayetin hatimesinde bunun münasebet-i
maneviyesi bir derece beyan edilmiş. Cifrîsi ise, bu ayet-
te üç
ä
bin iki yüz eder ve iki
?
, iki
?
yüz eder,
alâmet:
belirti, işaret, iz.
asr:
yüzyıl.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
âyât-ı Furkaniye:
hak ile batılı
ayıran Kur’ân ayetleri.
âyât-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın ayet-
leri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayn-ı şuur:
tam şuurluluk.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cifrî:
cifir hesabına ait.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ilgili.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
ferman:
emir, buyruk.
hâk:
doğruluk.
hakikat:
gerçek, esas.
hakkaniyet:
hak ve adalete uy-
gunluk, hak ve doğruluktan ayrıl-
mama.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
hatime:
son söz, bir eserin sonuç
kısmı.
hüccet:
delil.
hususî:
özel.
ilân-ı kudsî:
mukaddes ve yüce
ilân.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
işaretleri.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
iştirak:
katılma, ortak olma.
itikat:
kesin inanma, iman.
ittifak:
birleşme, fikir birliği et-
me.
izale:
giderme, ortadan kaldır-
ma.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kelâmullah:
Allah’ın kelâmı,
Kur’ân-ı Kerîm.
mana-i işarî:
yazı ve işaretler-
le ifade edilen mana.
medar-ı nazar:
göz önünde
bulundurulması gereken.
Mu’cizat-ı
Kur’âniye:
Kur’ân’ın mu’cizeleri.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanların aciz kaldığı şey.
münasebet-i maneviye:
ma-
nevî münasebet, yakınlık, irti-
bat.
müttefikan:
ittifak ederek,
hep beraber, birlikte.
nam:
ad.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
tasrih:
açıkça ifade ederek
şüphe ve tereddütleri silme.
vecih:
cihet, yön.
1.
Bu, [hikmetle dolu] kitabın ayetleridir. (Yunus Suresi: 1, Yusuf Suresi: 1, Hicr Suresi: 1, Ra'd
Suresi: 1, Şuara Suresi: 2, Kasas Suresi: 2, Lokman Suresi: 2.)
B
irinci
Ş
ua
| 1098 | Şualar