Şualar - page 1083

o
ÜGn
òn
Y r
ºo
¡n
?n
a Gƒo
Hƒo
àn
j r
ºn
d s
º o
K p
äÉn
æp
erD
ƒo
Ÿr
Gn
h n
Ú/
æp
erD
ƒo
Ÿr
G Gƒ o
`æn
àn
a n
øj/
òs
dG s
¿p
G
(1)
p
?j/
ôn
?r
G o
ÜGn
òn
Y r
º o
¡n
dn
h n
º s
æ` n
¡n
L
ifadesi gibi hem İstanbul’un iki harîk-ı kebiri, hem Harb-i
Umumînin dehşetli yangınını cehennem azabı gibi o fit-
nenin bir cezasıdır diye işaret eder.
Elhâsıl
: Bu ayet her asra baktığı gibi bu asra daha zi-
yade nazar-ı dikkati celp etmek için cifirce bu asrın üç
dört devresinin tarihlerine ve hâdiselerine işaret ve ma-
nasının suretiyle ve tarz-ı ifadesiyle iki cereyanın keyfiyet-
lerine ve vaziyetlerine ima eder.
sabri’nin mektubu yolda iken ve gelmeden evvel o
mektubun manevî tesiriyle bu ayeti ve
(2)
Ék
à`r
«n
e n
¿Én
c r
øn
en
hn
G
ayetiyle beraber düşünürken hatırıma geldi. risale-i nur
bu derece kuvvetli işaret-i kur’âniyeye ve şakirtleri bu
kadar kıymetli beşaret-i Furkaniyeye ve aktapların iltifatı-
na mazhariyetin sırrı ve hikmeti, musibetin azameti ve
dehşetidir ki, hiçbir eserin mazhar olmadığı bir kudsî tak-
dir ve tahsin almış. demek ehemmiyet onun fevkalâde
büyüklüğünden değil, belki musibetin fevkalâde dehşeti-
ne ve tahribatına karşı mücahedesi cüz’î ve az olduğu hâl-
de gayet büyük öyle bir ehemmiyet kesbetmiş ki, bu ayet-
te işaret ve beşaret-i kur’âniyede ifade eder ki,
Risale-i
Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kur-
tarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve cennete gidecekler
diye müjde veriyorlar. evet, bazı vakit olur ki, bir
Şualar | 1083 |
B
irinci
Ş
ua
kıymet.
elhâsıl:
hâsılı, netice itibarıyla, kı-
saca.
evvel:
önce.
fevkalâde:
olağanüstü.
fitne:
karışıklık, bozgunculuk, az-
gınlık.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
Harb-i umumî:
genel harp, dün-
ya savaşı.
harik-ı kebir:
büyük yangın.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
iltifat:
ilgi gösterme, yüzünü çe-
virip bakma.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade et-
me.
iman:
inanç, itikat.
işaret-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın işa-
reti.
kabir:
mezar.
kesb:
kazanma.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
nitelik.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
mazhariyet:
nail olma, şereflen-
me.
musibet:
felâket, belâ.
mücahede:
savaşma, mücadele.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
sır:
gizli hakikat.
suret:
biçim, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tahsin:
beğenme, güzel bulma.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tarz-ı ifade:
ifade tarzı, söyleyiş,
anlatış şekli.
tesir:
etki.
vaziyet:
durum.
ziyade:
çok, fazla.
aktap:
kutuplar; belli bir yer
veya memleketteki evliyanın
başı olan en büyük velî.
asr:
yüzyıl.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
azamet:
büyüklük.
azap:
günahlara karşı kabirde
ve ahirette çekilecek ceza.
beşaret-i Furkaniye:
hak ile
batılı, iyi ile kötüyü ayıran
Kur’ân’ın müjdelemesi.
beşaret-i Kur’âniye:
Kur’ân’-
ın müjdelemesi.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
cereyan:
akım, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
ceza:
karşılık, azap.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
cüz’î:
küçük, az.
dehşet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
devre:
dönem.
ehemmiyet:
önem, değer,
1.
Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara eziyet eden, sonra tevbe de etmemiş olan kimse-
ler için Cehennem azabıyla beraber bir başka yangın azabı daha vardır. (Büruc Suresi: 10.)
2.
Ölü olan kimse... (En’am Suresi: 122.)
1...,1073,1074,1075,1076,1077,1078,1079,1080,1081,1082 1084,1085,1086,1087,1088,1089,1090,1091,1092,1093,...1581
Powered by FlippingBook