Şualar - page 1077

evet Harb-i Umumî neticelerinden, hem âlem-i insani-
yet, hem âlem-i İslâmiyet çok zarar gördüler. nev-i insa-
nın, hususan Avrupa’nın mağrur ve cebbarları, bilhassa
birisi, kuvvet ve gınaya ve paraya istinat ederek firavunâ-
ne bir tuğyana girdiklerinden o hususî insanlar nev-i be-
şeri mes’ul ediyor diye, “insan” ism-i umumîsiyle tabir
edilmiş.
eğer
(1)
r
ºo
¡s
æ`n
jp
ór
¡n
æn
d
’deki şeddeli
¿
, bir
¿
sayılsa bin iki yüz
doksan dört eder ki, risaletü’n-nur müellifinin besmele-i
hayatıdır ve tarih-i velâdetinin birinci senesidir. eğer şed-
deli
?
, iki
?
ve
¿
bir sayılsa, o vakit bin üç yüz yirmi dört-
te Hürriyetin ilânı hengâmında mücahede-i maneviye ile
tezahür eden risalei’n-nur Müellifinin görünmesi tarihi-
dir.
DÖRDÜNCÜAYET-İMEŞHURE:
(2)
/
ÊÉn
ãn
Ÿr
G n
øp
e Ék
©r
Ñ°n
S n
?Én
ær
«n
J'
G r
ón
?n
dn
h
ayetidir. Şu cümle kur’ân
Azîmüşşan’ı ve Fatiha suresini müsenna senasıyla ifade
ettiği gibi, kur’ân’ın müsenna vasfına lâyık bir bürhanı ve
altı erkân-ı imanîye ile beraber hakikat-i İslâmiyet olan
yedi esası, kur’ân’ın seb’a-i meşhuresini parlak bir suret-
te ispat eden ve
(3)
/
ÊÉn
ãn
Ÿr
G n
øp
e Ék
©r
Ñ°n
S
nuruna mazhar bir âyi-
nesi olan
Risalei’n-Nur
’a cifirce dahi işaret eder. Çünkü,
(4)
/
ÊÉn
ãn
Ÿr
G n
øp
e Ék
©r
Ñ°n
S n
?Én
ær
«n
J'
G
makam-ı ebcedîsi bin üç yüz
Şualar | 1077 |
B
irinci
Ş
ua
hengâm:
zaman, sıra.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hususî:
özel.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
ism-i umumî:
.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
istinat:
dayanma, güvenme.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
mağrur:
gururlu; kendini beğen-
miş, büyüklük taslayan.
makam-ı ebcedî:
ebcetle ilgili ma-
kam, ebcedî mana, ebcedî hesap.
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
mücahede-i maneviye:
manevî
olarak yapılan cihad.
müellif:
eser telif eden, yazan.
müsenna:
kat kat, iki kez tekrar
edilen.
nev’i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nev-i insan:
insan türü, insanoğ-
lu.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
seb’a-i meşhure:
meşhur yedi; altı
imanî rükün ile beraber hakikat-ı
İslâmiyet olan Kur’ân’ın meşhur
yedi esası.
sena:
methetme, övme.
Sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şedde:
Arabca ve Farsçada iki de-
fa okunması gereken bir harfin
üzerine konulan ve o harfi iki de-
fa okutan işaret.
tabir:
ifade.
tarih -i velâdet:
doğum tarihi.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
tuğyan:
zulüm, haksızlık ve kü-
fürde ileri gitme.
vasıf:
bir kimsenin veya şeyin ta-
şıdığı hâl, nitelik, hususiyet.
âlem-i insaniyet:
insanlık âle-
mi.
âlem-i İslâmiyet:
İslam âlemi,
İslam dünyası.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
ayet-i meşhure:
meşhur ayet.
âyine:
ayna.
besmele-i hayat:
hayata ge-
liş, hayatın başlangıcı.
bilhassa:
özellikle.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cebbar:
zorba.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
erkân-ı imaniye:
imana ait
esaslar.
firavunâne:
firavunca, dinsiz-
ce, alçakça.
gınâ:
zenginlik, bolluk.
hakikat-i İslâmiyet:
İslâmiye-
tin aslı, esası, gerçeği.
Harb-i umumî:
genel harp,
dünya savaşı.
1.
Kendilerine yollarımızı gösteririz. (Ankebut Suresi: 69.)
2.
And olsun ki Biz sana, her zaman tekrarlanan yedi ayetli Fatiha’yı verdik. (Hicr Suresi: 87.)
3.
Tekrarlanan yedi ayeti...
4.
Biz sana, her zaman tekrarlanan yedi ayetli Fatiha’yı verdik. (Hicr Suresi: 87.)
1...,1067,1068,1069,1070,1071,1072,1073,1074,1075,1076 1078,1079,1080,1081,1082,1083,1084,1085,1086,1087,...1581
Powered by FlippingBook