Hem
(1)
¢p
SÉs
ædG ?p
a /
¬p
H »/
°ûr
ªn
j Gk
Qƒo
f o
¬n
d Én
ær
?n
©n
Ln
h o
?Én
ær
«n
«r
Mn
Én
a
’de
tenvin
,
¿
; ve şeddeli
¿
iki
¿
ve
/
¬p
H
’de telâffuz edilen
i
sayılmak cihetiyle bin iki yüz doksan dört eder ki, velâde-
tinin ve hayatının birinci senesidir. demek bu cümle ile
hayat-ı maddiyesine, evvelki cümle ile de hayat-ı manevi-
yesine işaret eder.
Elhâsıl
: Bu ayet müteaddit ve çok tabakalarından, bir
işarî tabakadan hem
Risaletü’n-Nur
’a, hem müellifine,
hem bu on dördüncü asrın iptidasına, hem iptidasındaki
risaletü’n-nur’un mebdeine remzen, belki işareten, bel-
ki delâleten bakar.
• • •
Ékà`r«ne n¿Énc rønenhnG
aYETiNiNTETiMMESi
¢p
SÉs
ædG ?p
a /
¬p
H »/
°ûr
ªn
j Gk
Qƒo
f o
¬n
d Én
ær
?n
©n
Ln
h o
?Én
ær
«n
«r
Mn
Én
a Ék
à`r
«n
e n
¿Én
c r
øn
en
hn
G
n
øu
`jo
R n
?p
d'
òn
c Én
¡r
æp
e m
êp
QÉn
îp
H n
¢ùr
«n
d p
äÉn
ªo
?t
¶dG ?p
a o
¬o
?n
ãn
e r
øn
ªn
c
(2)
n
¿ƒo
? n
ªr
©n
j Gƒo
fÉn
c Én
e n
øj/
ôp
aÉn
µr
?p
d
ayetinin kuvvetli işaretini hem teyit, hem letafetlendiren
üç münasebet birden ramazan’da kalbime geldi. kat’î bir
kanaat verdi ki,
(3)
r
âu
«`n
e
kelimesine tam münasip,
Said’
dir.
Bu ayet risale-i nur tercümanı olan said’i
(4)
Ék
à`r
«n
e
ünva-
nıyla göstermesinin
bir hikmeti
budur ki:
Şualar | 1079 |
B
irinci
Ş
ua
işareten:
işaret ederek, belirterek.
işarî:
bir kelimenin açık manasına
bağlı olarak ikinci ve üçüncü de-
recede işaret yolu ile yapılan açık-
lama.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
letafet:
lâtiflik, hoşluk, incelik.
mebde:
başlangıç.
müellif:
eser telif eden, yazan.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
münasip:
uygun.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şedde:
Arabca ve Farsçada iki de-
fa okunması gereken bir harfin
üzerine konulan ve o harfi iki de-
fa okutan işaret.
tabaka:
derece, kat.
telâffuz:
bir harf, hece veya keli-
meyi söylenmesi gerektirdiği şe-
kilde seslendirme.
tenvin:
Arabca bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
tetimme:
bir konuyu veya eseri
tamamlamak için eklenen kısım,
ek.
teyit:
doğrulama, doğru çıkarma,
destekleme.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
velâdet:
doğma, doğuş.
asır:
yüzyıl.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
cihet:
yön.
delâleten:
delil olarak, delil
yoluyla.
elhâsıl:
hâsılı, netice itibarıyla,
kısaca.
evvel:
önce.
hayat-ı maddiye:
maddî, ci-
simli hayat.
hayat-ı maneviye:
manevî
hayat.
Hicr:
Kur’ân-ı Kerîm’in 15. su-
resi.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
iman:
inanma, itikat.
iptida:
baş, başlangıç.
1.
İman ile diriltip nura kavuşturduk ve halk içinde o nur ile doğru yolda yürüttük. (En’am Su-
resi: 122.)
2.
Ölü iken iman ile diriltip nura kavuşturduğumuz ve halk içinde o nur ile doğru yolda yürü-
yen kimse, inkâr karanlıkları içinde kalıp da ondan hiçbir zaman çıkmayacak olan kimse
gibi olur mu? (En’am Suresi: 122.)
3.
Ölü.
4.
Ölü iken.