nefer gördüğü hizmet için bir müşirin fevkine çıkar, bin-
ler derece kıymet alır.
İHTaR:
geçmiş ve gelecek ayetlerin işaretleri yalnız tevafukla
değil, belki her bir ayetin mana-i küllîsindeki cüz’iyat-ı kesî-
resinden bir cüz’î ferdi risale-i nur olduğuna imaen, müna-
sebet-i maneviyeye göre cifrî ve ebcedî bir tevafukla o mü-
nasebeti teyiden ve ona binaen hususî ona bakar demektir.
ALTINCIAYET:
sure-i Hadid’de
(1)
/
¬p
H n
¿ƒo
°ûr
ªn
J Gk
Qƒo
f r
ºo
µn
d r
?n
©r
én
jn
h
yani, “
Ka-
ranlıklar içinde size bir nur ihsan edeceğim ki, o nur ile
doğru yolu bulup onda gidesiniz
.” lillâhilhamd, risale-i
nur bu kudsî ve küllî manasının parlak bir ferdi olduğu gi-
bi,
Gk
Qƒo
f
’deki tenvin
¿
sayılmak cihetiyle bin üç yüz on se-
kiz adediyle, resaili’n-nur Müellifi tedristen telif vazifesi-
ne ve mücahidâne seyahate başladığı zamanın beş sene
evvelki zamanına ve çok ayetlerin işaret ettikleri bin üç
yüz on altı tarihindeki mühim bir inkılâb-ı fikrîden iki se-
ne sonraki zamana tevafuk eder ki, o zaman istihzarat-ı
nuriyeye başladığı aynı tarihtir. İşte şu nurlu ayet, hem
manaca, hem cifirce tevafuku ise, umum vücuhu aynı şu-
ur olan kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’da elbette ittifakı tesadü-
fî olamaz.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cifir:
harflere verilen sayı kıymeti
ile geleceğe veya geçen hâdisele-
re, ibarelerden tarih veya isme da-
ir işaretler çıkarmak ilmî.
cifrî:
cifir hesabına ait.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
cüz’iyat-ı kesîre:
pek çok parça-
cık, birçok bölüm.
ebcedî:
ebcet hesabına ait.
evvel:
önce.
fevk:
üst.
hususî:
özel.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
imaen:
ima yoluyla, ima ederek,
sezdirerek, işaretle.
inkılâb-ı fikrî:
fikrî değişiklik.
istihzarat-ı Nuriye:
Risale-i Nur
hizmetinin başlangıç, hazırlık dev-
resi.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan aciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
lillâhilhamd:
ne kadar hamd ve
şükürler varsa ve olmuşsa, cüm-
lesi Allah’a mahsustur, Ona gider,
Ona aittir.
mana-i küllî:
küllî mana, bütün
mana, umumî mana.
mücahidâne:
mücahitçe, cihad
ederek, gayret göstererek.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
münasebet:
münasiplik, uy-
gun olma.
münasebet-i maneviye:
ma-
nevî münasebet, yakınlık, irti-
bat.
müşir:
en yüksek askerî de-
rece, mareşal.
nefer:
asker, er.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
şuur:
bir şeyi anlama, tanıma
ve kavrama gücü; anlayış, id-
rak.
tedris:
okutma, ders verme.
telif:
eser yazma.
tenvin:
Arabca bir kelimenin
sonunu nun gibi okutmak
üzere konulan işaret; kelime-
nin sonuna iki üstün (en), iki
esre.
tesadüfî:
tesadüfle ilgili, rast-
gele, tesadüf olarak.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
teyiden:
tasdik ederek, kuv-
vetlendirerek.
umum:
bütün.
vazife:
görev.
vücuh:
vecihler, cihetler, yön-
ler.
1.
Hadid Suresi: 28.
B
irinci
Ş
ua
| 1084 | Şualar