Şualar - page 1081

tarihini aynen gösterip tevafuk eder. demek ayetteki
(1)
r
âu
«`n
e
kelimesinin efradından medar-ı nazar bir ferdi ve
cifirce onun ismi
r
âu
«`n
e
adedine tam tevafukla hususî işa-
rete mazhar bir mâsadak saidü’n-nursî’dir.
* * *
SaBri’NiNSadâKaTiNiNBirKEraMETidir
Ben namazdan sonra bu tetimmeyi yazarken sıddık
süleyman’ın halefi emin, sabri’nin
(2)
Ék
à`r
«n
e n
¿Én
c r
øn
en
hn
G
aye-
tine dair parçayı aldığını ve ramazan’ın feyzinden onun
izahı gibi nurlar istediğini gördüm. ne yazdığımı emin’e
gösterdim. Hayretle dedi: “Bu hem sabri’nin, hem risa-
le-i nur’un bir kerametidir.”
Bu ayetteki esrarlı muvazene-i kur’âniyeyi düşünürken,
sure-i Hûd’daki
Gƒo
?n
°T n
øj/
òs
dG És
en
Én
a
fıkrasına karşı
(3)
p
á s
æ`n
÷r
G»p
Øn
a Gho
óp
©°o
S n
øj/
òs
dG És
en
Gn
h
’deki muvazene hatıra geldi
ve bildirdi ki: nasıl ki bu ikinci ayet ve birinci fıkra risa-
le-i nur’un mesleğine, şakirtlerine tam tamına manen ve
cifirce bakıyor; öyle de,
(4)
l
?«/
¡n
°Tn
h l
Ò/
an
R Én
¡«/
a r
ºo
¡n
d p
QÉs
ædG?p
Øn
a Gƒo
?n
°T n
øj/
òs
dG És
en
Én
a
ayeti dahi, ri-
sale-i nur’un muarızlarına ve düşmanlarına ve onların ce-
reyanlarının mebdeine ve faaliyet devresine ve münteha-
sına cifirle, tevafukla işaret eder. Şöyle ki:
Şualar | 1081 |
B
irinci
Ş
ua
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
mâsadak:
doğrulayıcı, tasdik et-
mek.
mazhar:
bir şeyin çıktığı görün-
düğü yer; nail olma, şereflenme.
mebde:
başlangıç.
medar-ı nazar:
göz önünde bu-
lundurulması gereken.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
muarız:
muhalefet eden, karşı çı-
kan, muhalif.
muvazene:
ölçü, mukayese,
denge.
muvazene-i Kur’âniye:
Kur’ân ha-
kikatlerindeki ölçü, denge.
münteha:
bitiş, sona erme.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
Sure-i Hûd:
Hûd Suresi.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tetimme:
bir konuyu veya eseri
tamamlamak için eklenen kısım,
ek.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
cereyan:
akım, fikir, sanat
veya siyaset hareketi.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
dair:
alâkalı, ilgili.
devre:
dönem.
efrat:
fertler.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
feyiz:
bolluk, bereket, verim-
lilik.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
halef:
birinin yerine geçen, bi-
rinin yerini tutan.
hususî:
özel.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
1.
Ölü.
2.
Ölü olan kimse… (En'am Suresi: 122.)
3.
Saidlere gelince, onlar da Cennette kalacaklardır. (Hûd Suresi: 108.)
4.
Şakilere gelince, Cehennem ateşinde eşeğin anırması gibi nefes alıp verirler. (Hûd Suresi:
106.)
1...,1071,1072,1073,1074,1075,1076,1077,1078,1079,1080 1082,1083,1084,1085,1086,1087,1088,1089,1090,1091,...1581
Powered by FlippingBook