Şualar - page 1068

Ve o işaretlere ve remizlere tam mazhar ve o vazife-
leri bihakkın görecek, risale-i nur gibi bir tefsir-i
kur’ânî olacak. Hâlbuki risale-i nur bu mezkûr nokta-
da ileri olduğu, onu okuyanlarca şüphesiz olmasıyla de-
lâlet eder ki, o ayetler, bilhassa risale-i nur’a bakıp
ona işaret ediyorlar.
pl
BİRİNCİSİ:sure-i nur’dan Ayeti’n-nur’dur ki,
risale-i nur’un
Resaili’n-Nur
ve
Risalei’n-Nur
ve
Risaletü’n-Nur
namlarıyla sebeb-i tesmiyesinin on altı
sebebinden bir sebep olduğundan, birinci olarak onu
beyan etmek gerekir. Bu Ayeti’n-nur:
l
ìÉn
Ñ°r
üp
e Én
¡«/
a m
I'
ƒµ°r
ûp
ªn
c /
?p
Qƒo
f o
?n
ãn
e
¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG o
Qƒo
f *n
G
r
øp
e o
ón
bƒ o
j w
…u
Q o
O l
Ön
c
r
ƒn
c Én
¡ s
`fn
É n
c
o
án
LÉn
L t
õdn
G
m
án
LÉn
L o
R /
o
ìÉn
Ñ°r
üpr
Ÿn
G
o
AÀ=/
† o
j Én
¡ o
`àr
`jn
R o
OÉn
µ n
j
m
ás
«p
Hr
ôn
Z n
’n
h m
ás
«p
br
ôn
°T n
’ m
áp
fƒ o
`àr
jn
R m
án
c
n
QÉn
Ñ o
e m
In
ôn
én
°T
o
Üp
ör
†n
jn
h
o
ABÉ°n
ûn
j r
øn
e /
?p
Qƒo
æp
d *G …p
ór
¡n
j
m
Qƒ o
f '
¤n
Y l
Qƒ o
f l
QÉn
f o
¬°r
ù°n
ùr
“n
r
/n
r
ƒn
dn
h
(1)
|}
l
º«/
?n
Y m
Ar
Àn
T u
?o
µp
H *Gn
h ¢p
SÉs
æ?p
d n
?Én
ãr
en
’r
G *G
Şu ayet-i nuriye’nin manaca çok tabakatı ve vücuh-i
kesîresi vardır. Ve o tabakalardan ve vecihlerden işarî ve
remzî bir vechi manaca ve cifirce nurlu bir tefsiri olan
Ri-
salei’n-Nur
ve
Risaletü’n-Nur
’a dört beş cümlesiyle on ci-
hetten bakıyor. Ve o tabakalardan ve o vecihlerden bir
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet-i nuriye:
nura ait olan, nur-
dan bahseden ayet.
ayeti’n-Nur:
Nur ayeti; Nur Suresi
35. ayet.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
bihakkın:
tamamıyla, hakkıyla.
bilhassa:
özellikle.
cifir:
harflere verilen sayı kıymeti
ile geleceğe veya geçen hâdisele-
re, ibarelerden tarih veya isme da-
ir işaretler çıkarmak ilmî.
cihet:
yön.
delâlet:
delil olma, gösterme.
işarî:
bir kelimenin açık manasına
bağlı olarak ikinci ve üçüncü de-
recede işaret yolu ile yapılan açık-
lama.
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
nam:
ad.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
remiz:
kelime ve cümleye
yüklenilmiş gizli mana, şifre,
sembol.
remzî:
remizli, işaretli olarak.
sebeb-i tesmiye:
isimlendir-
me sebebi.
Sure-i Nur:
Nur suresi.
tabaka:
derece, kat.
tabakat:
tabakalar.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
tefsir-i Kur’ânî:
Kur’ân tefsiri,
Kur’ân’ın açıklaması.
vazife:
görev.
vecih:
cihet, yön.
vücuh-i kesîre:
pek çok yön-
ler.
1.
Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, bir lâmba yuvası gibidir ki, onda bir
kandil vardır. Kandil de cam fanus içindedir. Cam fanus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza ben-
zer ki, ne doğuya, ne de batıya ait olmayan mübarek bir ağacın yakıtından tutuşturulur.
Onun yakıtı, kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kabiliyettedir. O nur üstüne nur-
dur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. İnsanlara Allah böyle misaller verir. Çünkü Allah her
şeyi hakkıyla bilendir. (Nur Suresi: 35.)
B
irinci
Ş
ua
| 1068 | Şualar
1...,1058,1059,1060,1061,1062,1063,1064,1065,1066,1067 1069,1070,1071,1072,1073,1074,1075,1076,1077,1078,...1581
Powered by FlippingBook