Şualar - page 1063

hayatımın gözünüz önünde tereşşuhatıyla ispat ediyo-
rum.
evet, bu hakikatle beraber, insan kusurdan, nisyandan
hâlî değil. Benim bilmediğim çok kusurlarım var. Belki de
fikrim karışmış, risalelerde bazı hatalar olmuş. Fakat
kur’ân’ın hurufat-ı kudsiyesinin yerine beşerin tercüme-
sini ikame perdesi altında, noksan huruflarla yeni hat al-
tında tahrifkârâne ehl-i dalâletin tevilât-ı fasideleri âyâtın
sarahatini incitmelerine bakmıyor gibi, bîçare mazlum bir
adamın kardeşlerinin imanını kuvvetlendirmek için bir
nükte-i i’caziyeyi beyan ettiği için hizmet-i imaniyesine fü-
tur verecek derecede itiraz, elbette değil ehl-i hakikat zat-
lar, belki zerre miktar insafı bulunan itiraz edemez.
Bunu da ilâveten beyan ediyorum; bu zamanda gayet
kuvvetli ve hakikatli milyonlarla fedakârları bulunan meş-
repler, meslekler, tarikatler, bu dehşetli dalâlet hücumu-
na karşı zahiren mağlûbiyete düştükleri hâlde benim gibi
yarım ümmî ve kimsesiz ve mütemadiyen tarassut altın-
da, karakol karşısında ve müthiş, müteaddit cihetlerle
aleyhinde propagandalar ve herkesi benden tenfir etmek
vaziyetinde bulunan bir adam, o mesleklerden daha ileri,
daha kuvvetli dayanan risale-i nur’a sahip değildir ve o
eser onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki
doğrudan doğruya kur’ân-ı Hakîm’in bu zamanda bir ne-
vi mu’cize-i maneviyesi olarak rahmet-i İlâhiye tarafından
ihsan edilmiştir. o adam, binler arkadaşıyla beraber o
hediye-i kur’âniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci
Şualar | 1063 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
ilâveten:
ilâve olarak, eklenerek,
ekleyerek, katarak, arttırarak.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
sağlam ve dayanıklı hale
getirme; doğruyu delillerle gös-
terme.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
kusur:
eksiklik, özür, kabahat.
mağlûbiyet:
yenilgi, yenilme.
mazlum:
zulüm görmüş, haksızlı-
ğa uğramış.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
mu’cize-i manevîye:
maneviyat-
la ilgili mu’cize.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
mütemadiyen:
sürekli olarak, de-
vamlı.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
nevi:
çeşit, tür.
nisyan:
unutma, unutuş, akla gel-
meme.
nükte-i i’caziye:
şaşırtan, âciz bı-
rakan, mu’cizevî mana ihtiva eden
söz; çok veciz ve çarpıcı nükte.
propaganda:
bir inanç, düşünce,
doktrin v.b. ni başkalarına tanıt-
mak, benimsetmek amacını gü-
den ve çeşitli vasıtalarla yapılan
faaliyet.
rahmet-i İlâhiye:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlâhî rahmet.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belirlilik.
tahrifkârâne:
tahrif ederek, bo-
zarak, tahrif edici bir şekilde.
tarassut:
gözetme, göz altında
tutma.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için, şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu, se-
yir ü sülûk sırasında tutulan yol.
tenfir:
nefret ettirme, iğrendirme,
tiksindirme.
tereşşuhat:
damlamalar, sızıntı-
lar.
tevilât-ı faside:
bozgunculuk ve-
ren, fitne çıkaran yorumlar.
ümmî:
okuma yazması olmayan,
okumamış.
vaziyet:
durum.
zahiren:
görünüşte.
zat:
kişi, şahıs.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
aleyh:
karşı, karşıt.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
beşer:
insanlık.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cihet:
yön.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak, doğru yol-
dan ayrılma, azma, batıla yö-
nelme.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
ehl-i hakikat:
hakikati arzu-
layanlar, gerçeği bulup onun
peşinden gidenler; Allah ada-
mı.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, bez-
ginlik, usanma, usanç, bıkma.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hâli:
dert, keder, elem, üzün-
tü.
hat:
yazı, el yazısı.
hediye-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
hediyesi.
hizmet-i imaniye:
imana ait
hizmet, iman ve Kur’ân haki-
katlerinin ikna edici ve ilmî
delillerle anlaşılmasına hizmet
etme.
huruf:
harfler.
hurufat-ı kudsiye:
mukaddes
harfler.
hüner:
marifet, bilgililik, usta-
lık, maharet.
iftihar:
gurur, övünme.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
ikame:
yerine koyma.
1...,1053,1054,1055,1056,1057,1058,1059,1060,1061,1062 1064,1065,1066,1067,1068,1069,1070,1071,1072,1073,...1581
Powered by FlippingBook