Sen de görüyorsun ki, o ferman- azamda öyle icaz-
kâr bir turra var ki, hiçbir vecihle kabil-i taklit de¤il. Se-
nin gibi sersemlerden baflka, herkes o ferman padiflahn
ferman oldu¤unu katî bilir. Ve o parlak yaver-i ekrem-
de öyle niflanlar var ki, senin gibi körlerden baflka her-
kes o zat, padiflahn pek do¤ru tercüman- evamiri oldu-
¤unu yakînen anlar.
Acaba o yaver-i ekrem o ferman- azamla beraber bü-
tün kuvvetiyle dava edip tebli¤ ettikleri flu tebdil-i mem-
leket meselesi, hiç kabil midir ki, itiraz kabul etsin? Evet,
kabil de¤ilillâ ki bütün bu gördü¤ümüz her fleyi inkâr
edesin.
fiimdi ey arkadafl! Söz senindir, söyle; ne diyorsan de.
Ben ne diyece¤im? Daha buna karfl bir fley denilebi-
lir mi? Gündüz ortasnda günefle karfl söz söylenebilir
mi? Yalnz, derim ki: Elhamdülillâh, yüz bin defa flükür
olsun ki, vehim ve heva tahakkümünden, nefis ve heves
esaretinden kurtulup, daimî hapis ve zindandan halâs ol-
dum. Ve inandm ki, bu karma karflk, kararsz misafir-
hanelerden baflka ve kurb-u flahanede bir diyar- saadet
vardr; biz de ona namzediz.
flte, haflir ve ahiretten kinaye ve ibaret olan flu hikâ-
ye-i temsiliye burada tamam oldu. fiimdi tevfik- lâhî ile
hakikat-i ulyaya geçece¤iz. Geçmifl On ki Surete muka-
bil, on iki mütesanit Hakikat ile bir Mukaddime beyan
edece¤iz.
* * *
SÖZLER | 99
O
NUNCU
S
ÖZ
trma için verilen hikâye.
icazkâr:
mucizeli, benzeri yap-
lamayan.
illâ:
ancak, yalnz.
inkâr:
yok sayma, kabul etme-
me.
itiraz:
bir fikri, hükmü veya duru-
mu kabul etmeyip çürütmeye
kalkflma, karfl çkma.
kabil:
olan, olabilir, mümkün, ih-
timal dairesinde.
kabil-i taklit:
taklit edilebilir.
katî:
kesin, flüphesiz.
kinaye:
maksat.
kurb-u flahane:
padiflaha yakn
olma.
misafirhane:
yolculuk esnasnda
kalnan yer.
mukabil:
karfllk.
mukaddime:
bafllangç, girifl.
mütesanit:
birbirini destekleyen.
namzet:
aday.
nefis:
insann kötülü¤ü isteyen
ve sevk eden yan.
niflan:
yaplan görevi gösteren
iflaret.
suret:
tarz, yol.
flükür:
nimete karfl memnuniyet
ifadesi.
tahakküm:
hükmü altna alma,
bask.
tebdil-i memleket:
memleketin
baflka flekle dönüflmesi.
tebli¤:
bildirme, bir emri ya da
haberi baflkalarna ulafltrma.
tercüman- evamir:
emirleri
açklayan, izah eden.
tevfik-i lâhî:
Allahn yardm ve
baflarl klmas.
turra:
mühür, damga.
vecih:
yön, taraf.
vehim:
bir fleyi olmad¤ hâlde
var zannetme duygusu.
yakînen:
kesin bir bilgiyle, flüp-
heye düflmeden.
yaver-i ekrem:
en de¤erli ve en
cömert memur.
zindan:
hapishane.
ahiret:
öbür dünya, kyamet-
ten sonra kurulacak olan
âlem.
beyan:
anlatma, açklama,
izah.
daimî:
sürekli, devaml, son-
suz.
diyar- saadet:
mutluluk yeri.
Elhamdülillâh:
Allaha hamd
olsun, hamd Allaha aittir.
esaret:
esirlik, tutsaklk.
ferman:
yazl emir, buyruk.
ferman- azam:
en büyük
yazl emir, buyruk.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i ulya:
yüce gerçek.
halâs olma:
kurtulufla erme.
haflir:
kyametten sonra bü-
tün insanlarn diriltilip bir ye-
re toplanmalar.
heva:
istek, arzu, nefse ait
olan fleylere düflkünlük.
heves:
nefsin geçici istekleri.
hikâye-i temsiliye:
karfllafl-