bütün intizamat, hatta hükûmeti inkâr etmeye mecbur
olursun. Ve bütün vaki olan icraatn vücudunu tekzip et-
mek lâzm gelir. O vakit sana insan ve zîfluur denilmez;
Sofestaîlerden daha aklsz olursun.
Sakn zannetme; tebdil-i memleket delilleri bu On ki
Surete münhasrdr. Belki, had ve hesaba gelmez ema-
reler, deliller var ki; flu kararsz, mütegayyir memleket,
zevalsiz, müstakar bir memlekete tahvil edilecektir.
Hem, had ve hesaba gelmez iflaretler, alâmetler var ki;
bu ahali, flu muvakkat misafirhanelerden alnacak, salta-
natn makarr- daimîsine gönderilecek.
Bahusus, gel sana On ki Suret kuvvetinden daha kuv-
vetli bir bürhan daha gösterece¤im.
flte gel, bak! fiu uzaktaki görünen cemaat-i azîme
içinde, evvel adada gördü¤ümüz büyük niflan sahibi ya-
ver-i ekrem bir tebligatta bulunuyor; gidelim, dinleyelim.
Bak, o parlak yaver-i ekrem, bak o yüksekte talik edilmifl
ferman- azam ahaliye bildiriyor ve diyor ki:
Hazrlannz; baflka, daimî bir memlekete gideceksi-
niz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nispeten bir
zindan hükmündedir.
1
Padiflahmzn makarr- saltanat-
na gidip, merhametine, ihsanlarna mazhar olacaks-
nze¤er güzelce bu ferman dinleyip itaat etseniz! Yok-
sa, isyan edip dinlemezseniz, müthifl zindanlara atlacak-
snz, gibi tebligatta bulunuyor.
ahali:
halk.
alâmet:
iz, belirti, iflaret.
bahusus:
özellikle.
bürhan:
delil, ispat vastas.
cemaat-i azîme:
büyük cemaat.
delil:
kant.
emare:
eser, belirti.
ferman:
yazl emir, buyruk.
ferman- azam:
en büyük yazl
emir, buyruk.
had ve hesaba gelmez:
saysz
ve snrsz.
hükmünde:
yerinde, de¤erinde.
icraat:
yaplan ifller, faaliyetler.
ihsan:
iyilik etme, güzel davran-
ma.
inkâr:
kabul etmeme, inanma-
ma.
intizamat:
düzenlemeler, düzen-
ler.
isyan:
emre aykr hareket etme,
bafl kaldrma.
itaat:
emre göre hareket etme.
lâzm:
gerek.
makarr- daimî:
sürekli merkez,
sürekli kalnacak yer, daimî otur-
ma yeri.
makarr- saltanat:
hâkimiyet
merkezi.
mazhar:
kavuflma, eriflme.
mecbur olmak:
zorunda kalmak.
merhamet:
acmak, flefkat gös-
termek, iyilik etmek.
misafirhane:
yolculuk esnasnda
kalnan yer.
muvakkat:
geçici.
münhasr:
has, snrl.
müstakar:
yerleflmifl, sabit.
mütegayyir:
de¤iflen, baflkala-
flan.
müthifl:
dehflet veren, korkunç.
nispeten:
kyasla, oranla.
niflan:
yaplan görevi gösteren
iflaret.
saltanat:
hâkimiyet, hükümran-
lk.
Sofestaî:
her fleyin varl¤n inkâr
edenler.
suret:
tarz, yol.
tahvil:
bir hâlden bir hale getir-
me.
talik edilmifl:
aslmfl, asl.
tebdil-i memleket:
memleketin
baflka flekle dönüflmesi.
tebligat:
bildirmeler, bir emri ya
da haberi baflkalarna ulafltrma-
lar.
tekzip:
yalanlama.
vaki:
meydana gelmifl, ol-
mufl.
vücut:
varlk, gerçekleflme.
yaver-i ekrem:
en de¤erli ve
en cömert memur.
zannetme:
sanma.
zevalsiz:
sona ermeyen, yok
olmayan.
zindan:
hapishane.
zîfluur:
fluurlu, fluur sahibi.
1
. Dünya mü'minin zindan, kâfirin Cenneti hükmünde oldu¤u hakknda bkz.
Müslim
, Züht: 1;
Tirmizî
, Züht: 16;
bni Mâce
, Züht: 3;
Müsned
, 2:197, 323, 389, 485.
98 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ