Beflinci Suret:
Bak, bu ifller içinde, görünüyor ki, o misilsiz zatn pek
büyük bir flefkati vardr. Çünkü, her musibetzedenin im-
dadna koflturuyor, her suale ve matlûba cevap veriyor.
1
Hatta, bak, en edna bir hacet, en edna bir raiyetten gör-
se, flefkatle kaza ediyor. Bir çobann bir koyunu, bir aya-
¤ incinse, ya merhem, ya baytar gönderiyor.
fiimdi gel, gidelim. fiu adada büyük bir içtima var; bü-
tün memleket eflraf orada toplanmfllar. Bak, pek büyük
bir niflan taflyan bir yaver-i ekrem, bir nutuk okuyor. O
flefkatli padiflahndan bir fleyler istiyor. Bütün ahali,
Evet, evet! Biz de istiyoruz diyorlar. Onu tasdik ve te-
yit ediyorlar. fiimdi dinle, bu padiflahn sevgilisi diyor ki:
Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanmz! Bize
gösterdi¤in numunelerin ve gölgelerin asllarn, menba-
larn göster; ve bizi makarr- saltanatna celp et. Bizi bu
çöllerde mahvettirme; bizi huzuruna al, bize merhamet
et. Burada bize tattrd¤n leziz nimetlerini orada yedir.
Bizi zeval ve tebid ile tazip etme. Sana müfltak ve mü-
teflekkir flu mutî raiyetini baflbofl brakp idam etme di-
yor ve pek çok yalvaryor; sen de iflitiyorsun.
Acaba bu kadar flefkatli ve kudretli bir padiflah, hiç
mümkün müdür ki, en edna bir adamn en edna bir
meramn ehemmiyetle yerine getirsin, en sevgili bir
yaver-i ekreminin en güzel bir maksudunu yerine
getirmesin? Hâlbuki, o sevgilinin maksudu umumun da
maksududur; hem padiflahn marzîsi, hem merhamet
ve adaletinin muktezasdr, hem ona rahattr, a¤r de¤il.
adalet:
hak sahiplerine hakknn
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
ahali:
halk.
asl:
gerçek.
baytar:
hayvan hekimi, veteriner.
celp:
çekme, götürme.
edna:
basit, küçük, de¤ersiz, sra-
dan.
ehemmiyet:
önem.
eflraf:
fleref ve itibar sahibi kim-
seler, ileri gelenler.
hacet:
ihtiyaç, gereksinim.
içtima:
toplant.
imdat:
yardm.
kaza:
gidermek, yerine getirmek.
kudret:
güç, kuvvet.
leziz:
lezzetli, tatl.
mahvettirme:
yok ettirme, peri-
flan etme.
makarr- saltanat:
hâkimiyet
merkezi.
maksut:
istek, arzu.
marzî:
hoflnutluk.
matlûp:
ihtiyaç, lâzm olan fley.
menba:
kaynak.
meram:
istek, arzu.
merhamet:
acmak, flefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek.
merhem:
yaraya sürülen ilâç.
misilsiz:
benzersiz, eflsiz.
mukteza:
gereken, lâzm gelen.
musibetzede:
felâkete u¤rayan,
zor durumda kalan.
mutî
: itaat eden, emirlerini dinle-
yen.
müfltak:
arzulayan, özleyen, gör-
mek için can atan.
müteflekkir:
flükreden.
nimet:
maddî ve manevî ik-
ram, rzk.
niflan
: iflaret; peygamberlik
vazifesi; seçkin özellik.
numune:
örnek, misal.
nutuk okuma:
konuflma
yapma, söz söyleme.
padiflah:
sultan, hükümdar;
Allah.
perverde:
besleme; donat-
ma.
raiyet:
halk, kullar.
sual:
istek.
sultan:
padiflah, hükümdar;
Allah.
flefkat:
acyarak ve esirgeye-
rek karfllksz sevgi.
tasdik:
do¤rulama, onayla-
ma.
tazip:
azap verme, ac çektir-
me.
tebid:
uzaklafltrma, huzur-
dan kovma.
teyit:
do¤rulama, destekle-
me.
umum:
herkes, bütün varlk-
lar.
yaver-i ekrem:
en de¤erli ve
en cömert memur.
zat:
kifli, flahs.
zeval:
sona erme, yok olma.
1.
Bkz. Mü'min Suresi: 60.
88 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ