gösterece¤im ki, bir mahkeme-i kübra var, bir dâr- mü-
kâfat ve ihsan ve bir dâr- mücazat ve zindan var. Ve bu
memleket her gün bir derece bofland¤ gibi, bir gün ge-
lir ki bütün bütün boflanp harap edilecek.
Birinci Suret:
Hiç mümkün müdür ki, bir saltanat, bahusus böyle
muhteflem bir saltanat, hüsnühizmet eden mutîlere mü-
kâfat ve isyan edenlere mücazat bulunmasn. Burada
yok hükmündedir.
Demek, baflka yerde bir mahkeme-i kübra vardr.
kinci Suret:
Bu gidiflata, icraata bak! Nasl en fakir, en zayftan tut,
tâ herkese mükemmel, mükellef erzak veriliyor, kimsesiz
hastalara çok güzel baklyor. Hem, gayet kymettar ve
flahane taamlar, kaplar, murassa niflanlar, müzeyyen el-
biseler, muhteflem ziyafetler vardr.
Bak, senin gibi sersemlerden baflka herkes vazifesine
gayet dikkat eder, kimse zerrece haddinden tecavüz et-
mez. En büyük flahs, en büyük bir itaatle, mütevaziâne
bir havf ve heybet altnda hizmet eder.
Demek, flu saltanat sahibinin pek büyük bir keremi,
pek genifl bir merhameti var; hem, pek büyük izzeti, pek
celâlli bir haysiyeti, namusu vardr. Hâlbuki, kerem ise
inam etmek ister; merhamet ise, ihsansz olamaz; izzet
ise, gayret ister; haysiyet ve namus ise, edepsizlerin te-
dibini ister.
SÖZLER | 85
O
NUNCU
S
ÖZ
hüsnühizmet:
güzel hizmet.
icraat:
ifller.
ihsan:
iyilik etme.
inam:
nimet verme, iyilik yapma.
isyan:
bafl kaldrma.
itaat:
emre titizlikle uyma.
izzet:
de¤er, fleref, yücelik.
kerem:
cömertlik.
kymettar:
de¤erli, pahal.
mahkeme-i kübra:
ahiretteki
büyük mahkeme.
merhamet:
acmak, ba¤fllamak,
flefkat etmek.
muhteflem:
görkemli, ihtiflaml.
murassa:
süslü.
mutî:
emre uyan.
mücazat:
ceza.
mükâfat:
ödül.
mükellef:
tam, eksiksiz hazrlan-
mfl.
mükemmel:
tam, kusursuz.
mütevaziâne:
alçak gönüllülükle.
müzeyyen:
süslenmifl.
namus:
kanun, nizam.
niflan:
yaplan görevi gösteren
iflaret.
saltanat:
hâkimiyet, hükümran-
lk.
sersem:
dengesiz.
suret:
tarz, yol.
flahane:
mükemmel, muhteflem.
taam:
yiyecek, afl.
tecavüz:
aflma, ileri gitme.
tedip:
edeplendirme, cezaland-
rarak terbiye etme.
vazife:
görev.
zerrece:
en küçük bir flekilde.
zindan:
hapishane.
ziyafet:
yemekli büyük toplant.
bahusus:
özellikle.
celâlli:
görkemli, yüce, yük-
sek.
dâr- mücazat:
ceza yeri.
dâr- mükâfat ve ihsan:
ödül
ve ikram yeri.
edepsiz:
kötü ahlâkl, terbi-
yesiz.
erzak:
yiyecek ve içecekler.
gayet:
son derece.
gayret:
mukaddes de¤erlere
saldrma annda uyanan duy-
gu.
had:
sorumluluk.
hâlbuki:
do¤rusu budur ki.
harap etmek:
ykmak, boz-
mak.
havf:
korku, korkma.
haysiyet:
de¤er, onur, itibar.
heybet:
sayg ve hayranlk.
hizmet:
görevi yerine getir-
mek.
hükmünde:
de¤erinde.