80 | SÖZLER
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
etmek, hem
1
o
ó o
Ñr
©n
f n
?É s
jp
G
hitab›na terakki etmek, yani kü-
çüklü¤ü, hiçli¤i, kimsesizli¤i ile beraber, Ezel ve Ebed
Sultan› olan
2
p
øj
u
ódG p
? r
ƒ n
j p
? p
dÉ n
e
’e intisab›yla flu kâinatta naz-
dar bir misafir ve ehemmiyetli bir vazifedar makam›na
girip,
3
o
Ú/
©n
à° r
ùn
f n
?És
jp
Gn
h o
ó o
Ñr
©n
f n
?É s
jp
G
demekle bütün mahlûkat
nam›na, kâinat›n cemaat-i kübras› ve cemiyet-i uzmas›n-
daki ibadat ve istianat› Ona takdim etmek;
• hem,
4
n
º« /
?n
à° r
ù o
Ÿr
G n
•G n
ö u
üdG Én
fp
ór
gp
G
demekle, istikbal karan-
l›¤› içinde saadet-i ebediyeye giden nuranî yolu olan s›-
rat-› müstakime hidayeti istemek;
• hem, flimdi yatm›fl nebatat, hayvanat gibi gizlenmifl
günefller, hüflyar y›ld›zlar, birer nefer misillü emrine
musahhar ve bu misafirhane-i âlemde birer lâmbas› ve
hizmetkâr› olan Zat-› Zülcelâl’in kibriyas›n› düflünüp,
5
o
ô n
Ñr
c
n
G *n
G
deyip rükûa varmak;
• hem bütün mahlûkat›n secde-i kübras›n› düflünüp,
yani flu gecede yatm›fl mahlûkat gibi her senede, her
as›rdaki enva-› mevcudat, hatta arz, hatta dünya birer
muntazam ordu, belki birer mutî nefer gibi, vazife-i ubu-
diyet-i dünyeviyesinden emr-i
6
o
¿ƒo
µ n
«n
a r
øo
c
ile terhis edildi-
¤i zaman, yani, âlem-i gayba gönderildi¤i vakit, nihayet
intizam ile zevalde gurup seccadesinde,
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
deyip
secde ettikleri; hem emr-i
o
¿ƒo
µ n
«n
a r
øo
c
’den gelen bir
sayha-i ihya ve ikaz ile yine baharda k›smen aynen,
âlem-i gayp:
mahiyeti Allah tara-
f›ndan bilinen, fakat bizim göre-
medi¤imiz baflka dünyalar.
arz:
yeryüzü.
cemaat-i kübra:
çok büyük top-
luluk.
cemiyet-i uzma:
en büyük toplu-
luk.
ebed:
sonu belli olmayan.
ehemmiyetli:
önemli.
enva-› mevcudat:
çeflitli varl›k-
lar.
Ezel ve Ebed Sultan›:
bafllang›c›
ve sonu olmayan Allah.
ezel:
bafllang›c› belli olmayan.
gurup:
bat›fl, bitifl.
hayvanat:
hayvanlar.
hidayet:
do¤ruluk, iyilik.
hitap:
konuflma, nutuk.
hüflyar:
uyan›k.
ibadat:
ibadetler.
intisap:
ba¤lanmak.
intizam:
düzen.
istianat:
yard›m dilemeler.
istikbal:
gelecek.
kâinat:
varl›klar, bütün âlemler.
kibriya:
büyüklük.
kulluk:
ibadet.
mahlûkat:
yarat›klar.
makam:
memuriyet, mevki.
misafirhane-i âlem:
geçici dünya
hayat›.
misillü:
gibi, benzeri.
muntazam:
düzenli.
musahhar:
boyun e¤en.
mutî:
söz dinleyen, itaat eden.
nazdar:
nazl›.
nebatat:
bitkiler.
nefer:
rütbesiz asker, er.
nihayet:
son derece.
nuranî:
›fl›kl›.
rükû:
bafl e¤mek.
saadet-i ebediye:
Cennet ha-
yat›, sonsuz mutluluk.
seccade:
namazl›k.
secde:
yere yüz sürmek.
secde-i kübra:
en büyük sec-
de.
s›rat-› müstakim:
Kur’ân’›n
gösterdi¤i do¤ru yol.
takdim:
sunma.
terakki:
yükselme.
terhis:
serbest b›rakma, sal›-
verilmek.
vazifedar:
görevli.
vazife-i ubudiyet-i dünyevi-
ye:
dünyadaki kulluk vazifesi.
Zat-› Zülcelâl:
celâl ve büyük-
lük sahibi zat, Allah.
zeval:
sona erme, yok olma.
1.
Ancak Sana kulluk ederiz. (Fatiha Suresi: 5.)
2.
O, hesap gününün sahibidir. (Fatiha Suresi: 4.)
3.
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yard›m isteriz. (Fatiha Suresi: 5.)
4.
Bizi do¤ru yola ilet. (Fatiha Suresi: 6.)
5.
Allah en büyüktür, en yücedir.
6.
“Ol!” der, oluverir. (Yâsin Suresi: 82.)