78 | SÖZLER
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
lâtif, nazif bir vazife, ne kadar aziz, leziz bir hizmet, ne
kadar hofl ve güzel bir ubudiyet, ne kadar ciddî bir haki-
kat ve bu fânî misafirhanede bâkiyâne bir sohbet ve da-
imâne bir saadet oldu¤unu anlamayan adam, nas›l adam
olabilir?
• ‹flâ vaktinde ki, o vakit gündüzün ufukta kalan bak›-
ye-i âsâr› dahi kaybolup, gece âlemi kâinat› kaplar.
1
p
QÉn
¡s
ædGn
h p
?r
« s
dG o
Ö u
?n
?o
e
olan Kadîr-i Zülcelâl’in, o beyaz sahi-
feyi bu siyah sahifeye çevirmesindeki tasarrufat-› Rabba-
niyesiyle, yaz›n müzeyyen yeflil sahifesini k›fl›n bârid be-
yaz sahifesine çevirmesindeki
2
p
ôn
ªn
?r
dGn
h ¢p
ùr
ªs
°ûdGo
ôu
î°n
ùo
e
olan
Hakîm-i Zülkemal’in icraat-› ‹lâhiyesini hat›rlat›r. Hem,
mürur-u zamanla ehl-i kuburun bak›ye-i âsâr› dahi flu
dünyadan kesilmesiyle bütün bütün baflka âleme geçme-
sindeki Hâl›k-› Mevt ve Hayat’›n
3
fluunat-› ‹lâhiyesini an-
d›r›r. Hem, dar ve fânî ve hakir dünyan›n tamamen ha-
rap olup, azîm sekerat›yla vefat edip, genifl ve bâkî ve
azametli âlem-i ahiretin inkiflaf›nda, Hâl›k-› Arz ve Se-
mavat’›n
4
tasarrufat-› celâliyesini ve tecelliyat-› Cemali-
yesini and›r›r, hat›rlatt›r›r bir zamand›r. Hem, flu kâinat›n
Malik ve Mutasarr›f-› Hakikî’si, Ma’bud ve Mahbub-u Ha-
kikî’si o zat olabilir ki; gece gündüzü, k›fl ve yaz›, dünya
ve ahireti bir kitab›n sahifeleri gibi sühuletle çevirir,
yazar, bozar, de¤ifltirir; bütün bunlara hükmeder bir Ka-
dîr-i Mutlak oldu¤unu ispat eden bir vaziyettir.
‹flte, nihayetsiz âciz, zay›f, hem nihayetsiz fakir, muh-
taç, hem nihayetsiz bir istikbal zulümat›na dalmakta,
âciz:
güçsüz, eli ermez.
ahiret:
öteki dünya, k›yametten
sonra kurulacak âlem.
âlem-i ahiret:
ahiret âlemi.
azamet:
büyük.
azîm:
müthifl, büyük.
aziz:
çok izzetli.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gelmez,
ölmez.
bâkiyâne:
sürekli, bitmeyen.
bak›ye-i âsâr:
geride kalan izler.
bârid:
so¤uk.
daimâne:
devam edegelen.
ehl-i kubur:
kabirdekiler, ölüler.
fakir:
yoksul.
fânî:
geçici.
Hakîm-i Zülkemal:
her fleyi fay-
dal› ve hikmetli yaratan Allah.
hakikat:
gerçek.
hakir:
küçük, önemsiz.
Hâl›k-› Arz ve Semavat:
yeri ve
gö¤ü yoktan var eden Allah.
Hâl›k-› Mevt ve Hayat:
ölümü ve
hayat› yaratan Allah.
harap:
y›k›lm›fl.
icraat-› ‹lâhiye:
Allah’›n yapt›kla-
r›.
inkiflaf:
geliflme, aç›lma.
ispat:
kan›tlama.
istikbal:
gelecek.
iflâ:
yats›.
Kadîr-i Mutlak:
sonsuz kudret
sahibi olan Allah.
Kadîr-i Zülcelâl:
büyüklük sahibi
ve her fleye gücü yeten Allah.
lâtif:
hofl, güzel.
leziz:
çok lezzetli.
Ma’bud:
ibadete lây›k olan.
Mahbub-u Hakikî:
gerçek sevgili
olan Allah
malik:
mülk sahibi.
misafirhane:
geçici olarak kal›-
nan yer.
muhtaç:
ihtiyaç duyan; yoksun.
Mutasarr›f-› Hakikî:
gerçek ta-
sarruf edici olan Allah.
mürur-u zaman:
zaman afl›m›,
zamanla.
müzeyyen:
süslü.
nazif:
temiz.
nihayetsiz:
sonsuz.
saadet:
mutluluk.
sekerat:
ölüm an›; can çekiflme.
sühulet:
kolayl›k.
fluunat-› ‹lâhiye:
Allah’›n iflleri.
tasarrufat-› Celâliye:
büyük ta-
sarruflar›.
tasarrufat-› Rabbaniye:
her fleyi
özelli¤i ve yetene¤ine uygun bi-
çimde terbiye eden Allah’›n ira-
desi.
tecelliyat-› cemaliye:
güzellik
görüntüleri.
ubudiyet:
kulluk.
ufuk:
gökle yer veya denizin bir-
leflme çizgisi.
vazife:
görev.
zulümat:
karanl›klar.
1.
Gece ve gündüzü çeviren. (Bkz. Nur Suresi: 44.)
2.
Günefle ve aya boyun e¤diren. (Bkz. Ra'd Suresi: 2.)
3.
Ölüm ve hayat›n yarat›c›s› olan Allah. (Bkz. Mülk Suresi: 2.)
4.
Göklerin ve yeryüzünün yarat›c›s› olan Allah. (Bkz. Bakara Suresi: 164, Âl-i ‹mran Suresi: 190,
191; En'am Suresi:1, 73; A'raf Suresi: 54; v.d.)