Sözler - page 92

mutîleri mes’ut, asileri mahpus edece¤im. O muvakkat
yeri harap edip, müebbet saraylar›, zindanlar› havi di¤er
bir memleket kuraca¤›m.” Hem, o vadetti¤i fleyler ona
gayet rahatt›r; raiyetine gayet mühimdir. Vaadinde hulf
ise, izzet-i iktidar›na gayet z›tt›r.
1
‹flte bak, ey sersem! Sen yalanc› vehmini, hezeyanc›
akl›n›, aldat›c› nefsini tasdik ediyorsun. Ve hiçbir vecihle
hulf ve hilâfa mecburiyeti olmayan ve hiçbir cihetle hilâf
haysiyetine yak›flmayan ve bütün görünen ifller s›dk›na
flahadet eden bir zat› tekzip ediyorsun; elbette büyük bir
cezaya müstahak olursun.
Misalin fluna benzer ki: Bir yolcu, güneflin ziyas›ndan
gözünü kap›yor, hayaline bak›yor; vehmi, bir y›ld›z böce-
¤i gibi kafa fenerinin ›fl›¤›yla dehfletli yolunu tenvir etmek
istiyor. Madem vadetmifl, yapacakt›r. Hâlbuki, ifas› ona
çok rahat ve bize ve her fleye; ve ona ve saltanat›na pek
çok lâz›md›r.
Demek bir mahkeme-i kübra, bir saadet-i uzma vard›r.
Dokuzuncu Suret:
fiimdi gel, bu dairelerin ve cemaatlerin baz› rüesalar›-
na ki,
(HAfi‹YE)
her biri bizzat padiflahla görüflecek hususî
birer telefonu var. Hem baz› onun huzuruna ç›km›fllar.
Ne diyorlar, bak: Bunlar ittifakla ihbar ediyorlar ki, o
asi:
isyan eden, karfl› ç›kan.
bizzat:
flahsen, direkt kendisi.
cihet:
sebep, bahane.
dehfletli:
korkunç, ürkünç
enbiya:
peygamberler.
evliya:
erenler, velîler.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek.
harap etme:
y›kma, bozma.
hafliye:
dipnot.
havi:
içinde bulunduran.
haysiyet:
fleref, onur, itibar.
hezeyan:
saçmalama.
hilâf:
cayma, vazgeçme.
hulf:
verdi¤i sözü tutmama, vaz-
geçme.
hususî:
kifliye has, özel.
ifa:
yapma, yerine getirme.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ispat:
kan›tlama, delille do¤rulu-
¤unu ortaya koyma.
ittifak:
fikir birli¤i etme, ayn› fleyi
söyleme.
izzet-i iktidar:
yönetiminin flere-
fi.
ma’kes-i vahiy:
vahyin indi¤i yer.
mahkeme-i kübra:
ahiretteki
büyük mahkeme.
mahpus:
hapsedilmifl olan, mev-
kuf.
mana:
anlam.
mazhar-› ilham:
ilhama muha-
tap, ilham›n göründü¤ü yer.
mecburiyet:
mecbur olma, mec-
burluk, zarurîlik durumu.
mes’ut:
saadetli, mutlu.
misalin:
durumun, hâlin.
mutî:
itaat eden, boyun e¤en.
muvakkat:
belirli bir zamana
mahsus, vakitli, süresiz, geçici.
müebbet:
sonsuz, ebedî, devam-
l›.
mühim:
önemli.
müstahak:
hak eden, hak et-
mifl.
nefis:
kötülü¤e yönlendiren,
hay›rl› ifllerden al›koyan güç.
nispet-i Rabbaniye:
Allah’la
olan kalbî yak›nl›k.
raiyet:
halk.
reis:
baflkan.
rüesa:
reisler, baflkanlar.
saadet-i uzma:
en büyük
ebedî mutluluk.
saltanat:
hükümdarl›k, dev-
let.
s›dk:
do¤ruluk, güvenilirlik.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
tasdik:
do¤rulama.
tekzip:
yalanlama.
temsil:
benzetme, örnek.
tenvir:
ayd›nlatma, ›fl›kland›r-
ma.
vaat:
söz verme, bir fleyi ya-
paca¤›n› söyleme.
vecih:
yön.
vehim:
flüphe, kuruntu; bir
fleyi olmad›¤› hâlde var zan-
netme duygusu.
zat:
kifli.
z›t:
aksi, tersi.
ziya:
›fl›k.
1.
Bkz. Bakara Suresi: 80; Âl-i ‹mran Suresi: 194; Ra'd Suresi: 31; ‹brahim Suresi: 47; Hac Sure-
si: 47; Rum Suresi: 6; Zümer Suresi: 20.
92 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
HAfi‹YE:
fiu Suretin ispat etti¤i manalar Sekizinci Hakikatte görünecek.
Meselâ, dairelerin reisleri flu temsilde enbiya ve evliyaya iflarettir. Ve te-
lefon ise, ma’kes-i vahiy ve mazhar-› ilham olan kalpten uzanan bir nis-
pet-i Rabbaniyedir ki, kalp o telefonun bafl›d›r ve kula¤› hükmündedir.
1...,82,83,84,85,86,87,88,89,90,91 93,94,95,96,97,98,99,100,101,102,...1482
Powered by FlippingBook