Sözler - page 96

hikmet, inayet, merhamet, adaletin hakikatlerine, flu be-
kas›z memleket mazhar olamad›¤› malûm. Ve onlara
mazhar olacak, baflka yerde de bulunmazsa, o vakit gün-
düz ortas›nda güneflin ›fl›¤›n› gördü¤ümüz hâlde günefli
inkâr etmek derecesinde bir ahmakl›kla, flu gözümüz
önündeki hikmeti inkâr etmek ve flu müflahede etti¤imiz
inayeti inkâr etmek ve flu gördü¤ümüz merhameti inkâr
etmek ve flu pek kuvvetli emarat›, iflarat› görünen adale-
ti inkâr etmek lâz›m gelir.
Hem, bu gördü¤ümüz icraat-› hakîmâne ve ef’al-i ke-
rîmâne ve ihsanat-› rahîmânenin sahibini—hâflâ, sümme
hâflâ—sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim oldu¤unu kabul
etmek lâz›m gelir. Bu ise, hakikatlerin z›tlar›na ink›lâb›-
d›r. Hâlbuki, ink›lâb-› hakaik, bütün ehl-i akl›n ittifak›yla
muhaldir, mümkün de¤ildir. Yaln›z, her fleyin vücudunu
inkâr eden Sofestaî eblehler hariçtir.
Demek, bu diyardan baflka bir diyar vard›r. Onda, bir
mahkeme-i kübra, bir ma’dele-i ulya, bir mekreme-i uz-
ma vard›r ki; tâ flu merhamet ve hikmet ve inayet ve ada-
let tamamen tezahür etsinler.
On ‹kinci Suret:
Gel, flimdi dönece¤iz, flu cemaatlerin reisleriyle ve za-
bitleriyle görüflece¤iz ve teçhizatlar›na bakaca¤›z ki; o
teçhizat, yaln›z o meydandaki k›sa bir müddet içinde ge-
çinmek için mi verilmifltir, yahut baflka yerde uzun bir
saadet hayat› tahsil etmek için mi verilmifltir, görelim.
Herkese ve her teçhizata bakamay›z; fakat, numune için
adalet:
her hak sahibine hakk›n›n
tam ve eksiksiz verilmesi.
ahmak:
ak›ls›z.
bekas›z:
geçici, sonlu.
diyar:
memleket, yer.
ebleh:
ahmak, aptal, budala.
ef’al-i kerîmâne:
cömertçe yap›-
lan ifller.
ehl-i ak›l:
ak›ll›lar, ak›l sahipleri.
emarat:
eserler, deliller.
gaddar:
ac›madan çok eziyet
eden.
hakikat:
gerçek; bir fleyin mahi-
yeti.
hâflâ:
asla, kat’iyen.
hayat:
yaflam.
hikmet:
her fleyin belirli gayeler
yönelik olarak faydal› ve tam ye-
rinde olmas›.
icraat-› hakîmâne:
hikmetli icra-
at, gayeli, faydal›, neticeleri göze-
terek ifl yapma.
ihsanat-› rahîmâne:
Allah’›n,
mahlûkat›na flefkat ve merha-
metle verdi¤i hediyeler.
inayet:
yard›m, ihsan.
inkâr:
reddetme, kabul etmeme,
tan›mama, kabul ve tasdik etme-
me, inanmama.
ink›lâb-› hakaik:
hakikatlerin de-
¤iflimi, dönüflümü.
ink›lâp:
de¤iflim, dönüflüm.
iflarat:
iflaretler, belirtiler.
ittifak:
birleflme.
lâz›m:
gerekli, lüzumlu.
ma’dele-i ulya:
büyük ‹lâhî ada-
let yeri.
mahkeme-i kübra:
ahiretteki en
büyük mahkeme.
malûm:
bilinen, belli, .
mazhar:
kavuflma; nail olmufl,
eriflmifl, kavuflmufl, sahip.
mekreme-i uzma:
büyük ikram
ve ihsan yeri.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek.
muhal:
imkâns›z, ihtimal d›fl›.
müddet:
an, zaman.
mümkün:
gerçekleflme ihti-
mali olan.
müflahede:
flahit olma, gözle
görme.
numune:
örnek.
reis:
baflkan.
saadet:
mutluluk.
sefih:
beyinsiz; zevk ve e¤-
lenceye düflkün; adî, afla¤›l›k.
Sofestaî:
Allah’› kabul etme-
mek için, kendisi de dahil, her
fleyin varl›¤›n› inkâr eden.
sümme:
tekrar ve tekrar.
tahsil:
elde etme, kazanma.
teçhizat:
donan›m, araç ve
gereçler.
tezahür:
görünme, ortaya
ç›kma..
vücut:
varl›k.
zabit:
subay, rütbeli asker.
zalim:
zulmeden.
z›t:
bir fleyin aksi, tersi.
96 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
1...,86,87,88,89,90,91,92,93,94,95 97,98,99,100,101,102,103,104,105,106,...1482
Powered by FlippingBook