hikmet, inayet, merhamet, adaletin hakikatlerine, flu be-
kasz memleket mazhar olamad¤ malûm. Ve onlara
mazhar olacak, baflka yerde de bulunmazsa, o vakit gün-
düz ortasnda güneflin fl¤n gördü¤ümüz hâlde günefli
inkâr etmek derecesinde bir ahmaklkla, flu gözümüz
önündeki hikmeti inkâr etmek ve flu müflahede etti¤imiz
inayeti inkâr etmek ve flu gördü¤ümüz merhameti inkâr
etmek ve flu pek kuvvetli emarat, iflarat görünen adale-
ti inkâr etmek lâzm gelir.
Hem, bu gördü¤ümüz icraat- hakîmâne ve efal-i ke-
rîmâne ve ihsanat- rahîmânenin sahibinihâflâ, sümme
hâflâsefih bir oyuncu, gaddar bir zalim oldu¤unu kabul
etmek lâzm gelir. Bu ise, hakikatlerin ztlarna inklâb-
dr. Hâlbuki, inklâb- hakaik, bütün ehl-i akln ittifakyla
muhaldir, mümkün de¤ildir. Yalnz, her fleyin vücudunu
inkâr eden Sofestaî eblehler hariçtir.
Demek, bu diyardan baflka bir diyar vardr. Onda, bir
mahkeme-i kübra, bir madele-i ulya, bir mekreme-i uz-
ma vardr ki; tâ flu merhamet ve hikmet ve inayet ve ada-
let tamamen tezahür etsinler.
On kinci Suret:
Gel, flimdi dönece¤iz, flu cemaatlerin reisleriyle ve za-
bitleriyle görüflece¤iz ve teçhizatlarna bakaca¤z ki; o
teçhizat, yalnz o meydandaki ksa bir müddet içinde ge-
çinmek için mi verilmifltir, yahut baflka yerde uzun bir
saadet hayat tahsil etmek için mi verilmifltir, görelim.
Herkese ve her teçhizata bakamayz; fakat, numune için
adalet:
her hak sahibine hakknn
tam ve eksiksiz verilmesi.
ahmak:
aklsz.
bekasz:
geçici, sonlu.
diyar:
memleket, yer.
ebleh:
ahmak, aptal, budala.
efal-i kerîmâne:
cömertçe yap-
lan ifller.
ehl-i akl:
aklllar, akl sahipleri.
emarat:
eserler, deliller.
gaddar:
acmadan çok eziyet
eden.
hakikat:
gerçek; bir fleyin mahi-
yeti.
hâflâ:
asla, katiyen.
hayat:
yaflam.
hikmet:
her fleyin belirli gayeler
yönelik olarak faydal ve tam ye-
rinde olmas.
icraat- hakîmâne:
hikmetli icra-
at, gayeli, faydal, neticeleri göze-
terek ifl yapma.
ihsanat- rahîmâne:
Allahn,
mahlûkatna flefkat ve merha-
metle verdi¤i hediyeler.
inayet:
yardm, ihsan.
inkâr:
reddetme, kabul etmeme,
tanmama, kabul ve tasdik etme-
me, inanmama.
inklâb- hakaik:
hakikatlerin de-
¤iflimi, dönüflümü.
inklâp:
de¤iflim, dönüflüm.
iflarat:
iflaretler, belirtiler.
ittifak:
birleflme.
lâzm:
gerekli, lüzumlu.
madele-i ulya:
büyük lâhî ada-
let yeri.
mahkeme-i kübra:
ahiretteki en
büyük mahkeme.
malûm:
bilinen, belli, .
mazhar:
kavuflma; nail olmufl,
eriflmifl, kavuflmufl, sahip.
mekreme-i uzma:
büyük ikram
ve ihsan yeri.
merhamet:
acmak, flefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek.
muhal:
imkânsz, ihtimal dfl.
müddet:
an, zaman.
mümkün:
gerçekleflme ihti-
mali olan.
müflahede:
flahit olma, gözle
görme.
numune:
örnek.
reis:
baflkan.
saadet:
mutluluk.
sefih:
beyinsiz; zevk ve e¤-
lenceye düflkün; adî, afla¤lk.
Sofestaî:
Allah kabul etme-
mek için, kendisi de dahil, her
fleyin varl¤n inkâr eden.
sümme:
tekrar ve tekrar.
tahsil:
elde etme, kazanma.
teçhizat:
donanm, araç ve
gereçler.
tezahür:
görünme, ortaya
çkma..
vücut:
varlk.
zabit:
subay, rütbeli asker.
zalim:
zulmeden.
zt:
bir fleyin aksi, tersi.
96 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ