Meselâ, toprakta, her bir zerresi, kabildir ki, muhtelif
bütün tohumlar ve çekirdeklere medar ve menfle olsun.
E¤er memur olmazsa, lâz›m geliyor ki, otlar ve a¤açlar
adedince manevî cihazat ve makineleri tazammun etsin;
veyahut onlar›n bütün tarz-› teflkilât›n› bilir, yapar, bütün
onlara giydirilen suretleri tan›r, dikebilir bir sanat ve kud-
ret vermek lâz›m gelir.
Daha sair mevcudat› da k›yas et; tâ anlayacaks›n ki,
her fleyde aflikâre vahdaniyetin çok delilleri var.
Evet, bir fleyden her fleyi yapmak ve her fleyi bir tek
fley yapmak, her fleyin Hâl›k’›na has bir ifltir.
1
p
?p
ór
ªn
ëp
H o
íp
q
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
ferman-› zîflan›na dikkat et.
Demek, Vahid-i Ehad’i kabul etmemekle, mevcudat ade-
dince ilâhlar› kabul etmek lâz›m gelir.
‹K‹NC‹ ‹fiARET
Hikâyede bir yaver-i ekremden bahsedilmifl ve denil-
mifl ki: Kör olmayan herkes onun niflanlar›n› görmekle
anlar ki, o zat, padiflah›n emriyle hareket eder ve onun
has bendesidir. ‹flte o yaver-i ekrem, Resul-i Ekremdir
(aleyhissalâtü vesselâm).
Evet, flöyle müzeyyen bir kâinat›n, öyle mukaddes bir
Sâniine böyle bir Resul-i Ekrem, ›fl›k flemse lüzumu de-
recesinde elzemdir. Çünkü, nas›l günefl ziya vermeksizin
mümkün de¤ildir; öyle de, ulûhiyet de peygamberleri
göndermekle kendini göstermeksizin mümkün de¤ildir.
SÖZLER | 103
O
NUNCU
S
ÖZ
Hâl›k:
yoktan yaratan, her fleyi
yoktan var eden Allah.
hareket:
k›m›ldama.
has:
ait, mahsus; en de¤erli.
hikâye:
olmufl veya olmas›
mümkün.
ilâh:
tanr›, yarat›c›.
kabil:
mümkün.
kâinat:
evren, tüm varl›klar.
k›yas:
karfl›laflt›rma, de¤erlendir-
me.
kudret:
güç, kuvvet.
manevî:
maddî olmayan.
medar:
sebep, vesile.
memur:
emir ile hareket eden,
görevli.
menfle:
bir fleyin ç›kt›¤› yer, kay-
nak.
mevcudat:
var olan her fley, var-
l›klar.
muhtelif:
çeflitli, farkl›.
mukaddes:
kusur ve noksanlar-
dan uzak, kutsal.
mümkün:
olabilirlik.
müzeyyen:
süslenmifl, süslü.
niflan:
yap›lan görevi gösteren
iflaret.
Resul-i Ekrem:
en flerefli elçi
olan Peygamberimiz.
sair:
di¤er.
sanat:
ustal›k, maharet, ustal›k
eseri.
Sâni:
kâinat› sanatl› bir flekilde
yaratan Allah.
suret:
flekil, biçim.
flems:
günefl.
tarz-› teflkilât:
meydana gelifl
flekli.
tazammun:
içinde bulundurma.
tesbih:
Allah’› bütün kusur ve
noksan s›fatlardan uzak tutma.
ulûhiyet:
ilâhl›k, Allah’l›k.
vahdaniyet:
Allah’›n birli¤i ve
varl›¤›.
Vahid-i Ehad:
bir olan ve birli¤i
her bir fleyde tecelli eden Allah.
yaver-i ekrem:
en de¤erli ve en
cömert yard›mc›, temsilci.
zat:
kifli.
zerre:
atom, en küçük parça.
ziya:
›fl›k.
adedince:
say›s›nca, mikta-
r›nca.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
aflikâre:
apaç›k, aç›k bir flekil-
de.
bahsetmek:
anlatmak.
bendesi:
kulu, hizmetkâr›.
cihazat:
organlar, azalar.
delil:
kan›t, ispat vas›tas›.
elzem:
daha lâz›m, daha lü-
zumlu.
ferman-› zîflan:
flan ve fleref
sahibi zat›n buyru¤u, ayet.
1.
Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp, Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)