DÖRDÜNCÜ fiARET
Nasl ki, hikâyede On ki Suretle gördük ki, hiçbir ci-
hetle mümkün de¤il, öyle bir padiflahn öyle muvakkat
misafirhane gibi bir memleketi bulunsun da, müstakar ve
haflmetine mazhar ve saltanat- uzmasna medar di¤er
daimî bir memleketi bulunmasn.
Öyle de, hiçbir vecihle mümkün de¤il ki, bu fânî âle-
min bâkî Hâlk bunu icat etsin de, bâkî bir âlemi icat et-
mesin.
Hem mümkün de¤il, flu bedî ve zail kâinatn Sermedî
Sânii bunu halk etsin de, müstakar ve daimî di¤er bir kâ-
inat icat etmesin.
Hem mümkün de¤il, bu meflher ve meydan- imtihan
ve tarla hükmünde olan dünyann Hakîm ve Kadîr ve
Rahîm olan Fâtr onu yaratsn, onun bütün gayelerine
mazhar olan dâr- ahireti halk etmesin.
Bu hakikate on iki kap ile girilir; On ki Hakikat ile o
kaplar açlr. En ksa ve basitten bafllarz.
* * *
SÖZLER | 107
O
NUNCU
S
ÖZ
yaratma.
Kadîr:
kudret sahibi olan ve her
fleye gücü yeten Allah.
kâinat:
evren, tüm varlklar.
mazhar:
gösteren.
medar:
sebep, vesile.
meflher:
sergi, gösterme yeri.
meydan- imtihan:
imtihan mey-
dan, dünya.
muvakkat:
geçici.
mümkün:
olabilirlik.
müstakar:
de¤iflmeyen, sabit.
Rahîm:
merhametli, acyan, ac-
yp esirgeyen.
saltanat- uzma:
en büyük hâki-
miyet.
Sâni:
sanatla yaratan usta, Allah.
Sermedî:
ebedî, sürekli, daimî,
ölümsüz.
suret:
flekil, tarz, biçim.
vecih:
yön, yan.
zail:
sona eren, yok olan.
âlem:
dünya, kâinat.
bâkî:
ebedî, sonsuz, sürekli,
yok olmayan
basit:
kolay.
bedî:
eflsiz güzellikte olan,
harika.
cihet:
yön, taraf.
daimî:
sürekli, devaml.
dâr- ahiret:
ahiret yurdu.
fânî:
geçici, yok olan.
Fâtr:
benzersiz ve harika
fleyleri yaratan, her fleyi fark-
l ftratlarda yaratan Allah.
gaye:
istek, amaç.
Hakîm:
her fleyi bir maksada
uygun ve hikmetle yaratan.
Hâlk:
yoktan yaratan, her
fleyi yoktan var eden Allah.
halk:
yaratma.
haflmet:
büyüklük, heybet
hikâye:
olmufl veya olmas
mümkün olaylar sözlü veya
yazl olarak anlatma.
icat:
vücuda getirme, yoktan