o lâtif gda ile o âciz ve zayf yavrularn terbiyesi, ne ka-
dar genifl bir rahmetin cilvesi iflledi¤i bedaheten anlafllr.
Bu âlemin Mutasarrfnn madem nihayetsiz böyle bir
keremi, nihayetsiz böyle bir rahmeti, nihayetsiz öyle bir
celâl ve izzeti vardr; nihayetsiz celâl ve izzet, edepsizle-
rin tedibini ister; nihayetsiz kerem, nihayetsiz ikram is-
ter; nihayetsiz rahmet, kendine lâyk ihsan ister. Hâlbu-
ki, bu fânî dünyada ve ksa ömürde, denizden bir damla
gibi, milyonlar cüzden ancak bir cüzü yerleflir ve tecelli
eder. Demek o kereme lâyk ve o rahmete flayeste bir
dâr- saadet olacaktr. Yoksa, gündüzü fl¤yla dolduran
güneflin vücudunu inkâr etmek gibi, bu görünen rahme-
tin vücudunu inkâr etmek lâzm gelir. Çünkü, bir daha
dönmemek üzere zeval ise, flefkati musibete, muhabbeti
hrkate ve nimeti nikmete ve akl meflum bir alete ve lez-
zeti eleme kalbettirmekle, hakikat-i rahmetin intifas lâ-
zm gelir.
Hem, o celâl ve izzete uygun bir dâr- mücazat olacak-
tr. Çünkü, ekseriya, zalim izzetinde, mazlum zilletinde
kalp, buradan göçüp gidiyorlar. Demek, bir mahkeme-i
kübraya braklyor, tehir ediliyor; yoksa baklmyor de¤il.
Bazen dünyada dahi ceza verir. Kurun-u salifede cereyan
eden asi ve mütemerrit kavimlere gelen azaplar gösteri-
yor ki, insan baflbofl de¤il; bir celâl ve gayret sillesine
her vakit maruzdur.
Evet, hiç mümkün müdür ki, insan, umum mevcudat
içinde ehemmiyetli bir vazifesi, ehemmiyetli bir istidad
olsun da, insann Rabbi de insana bu kadar muntazam
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
âlem:
kâinat.
asi:
isyan eden, bafl kaldran.
azap:
ceza.
bedaheten:
apaçk.
celâl:
haflmet, görkem, yücelik;
nihayet derecede büyüklük, aza-
met, ululuk.
cereyan etmek:
meydana gel-
mek.
ceza:
yanlfl hareket sonunda uy-
gulanan yaptrm.
cilve:
Esma-i lâhînin yansmas.
cüz:
ksm, parça.
dâr- mücazat:
ceza verilme yeri.
dâr- saadet:
mutluluk yeri, Cen-
net.
edepsiz:
ahlâksz, terbiyesiz.
ehemmiyetli:
önemli.
ekseriya:
ço¤unlukla.
elem:
ac, sknt.
fânî:
ölümlü, geçici.
gayret:
haysiyet, fleref.
gda:
yiyip içilen fleyler.
hakikat- rahmet:
rahmetin asl,
esas, gerçek mahiyeti.
hrkat:
ayrlk atefli.
ihsan:
iyilik etme, ba¤fllama.
ikram:
a¤rlama, sayg gösterme,
hürmet etme.
inkâr:
inanmamak.
intifa:
sönme, yok olma, ortadan
kalkma.
istidat:
kabiliyet
izzet:
de¤er, kymet, itibar, fleref,
yücelik.
kavim:
insan toplulu¤u.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
ba¤fl.
kurun-u salife:
geçmifl asrlar.
lâtif:
tatl, flirin.
lâzm:
gerek, gerekli, lüzumlu.
madem:
de¤il mi ki.
mahkeme-i kübra:
öldükten
sonra bütün insanlarn diriltilerek
Allah huzurunda hesaba çekile-
ce¤i mahkeme.
maruz:
tesirinde ve karflsnda ol-
ma.
mazlum:
zulüm görmüfl, zulme
u¤ramfl.
meflum:
kötü, u¤ursuz.
mevcudat:
varlklar.
muhabbet:
sevgi, sevme, dost-
luk.
muntazam:
intizaml, düzgün,
tertipli.
musibet:
felâket, belâ, sknt.
mutasarrf:
sonsuz tasarruf hakk
ve yetkisi olan, her ifli kendi istek
ve kurallarna göre idare eden Al-
lah.
mümkün:
olabilir.
mütemerrit:
dik baflllk eden,
inatç.
nihayetsiz:
snrsz, sonsuz.
nikmet:
sknt, azap.
nimet:
iyilik, ihsan, ba¤fl.
rahmet:
acma, merhamet
etme, esirgeme.
sille:
tokat.
flayeste:
uygun, lâyk, müna-
sip.
flefkat:
acyarak ve esirgeye-
rek sevme.
tecelli:
yansma, görünme.
tedip:
edeplendirme, edep
verme.
tehir:
geciktirme, erteleme.
terbiye:
yetifltirme, besleyip
büyütme.
umum:
bütün, genel, hepsi.
vakit:
zaman.
vücut:
var olma, varlk.
zalim:
zulmeden, hakszlk
eden.
zeval:
sona erme, yok olma.
zillet:
hakirlik, afla¤lk.
110 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ