O sahavetin ihsann ancak az bir parça tadar, ifltihas aç-
lr; fakat, yemez gider. O cemal, o kemalin dahi, ancak
biraz fl¤na, belki bir zayf gölgesine bir anda bakp, doy-
madan gider. Demek, bir seyrangâh- daimîye gidiliyor.
Elhâsl:
Nasl ki flu âlem bütün mevcudatyla Sâni-i Zül-
celâline katî delâlet eder; Sâni-i Zülcelâlin de sfât ve
esma-i kudsiyesi, dâr- ahirete delâlet eder ve gösterir ve
ister.
Beßinci Hakikat
Bab- flefkat ve ubudiyet-i Muhammediyedir
(aleyhissa-
lâtü vesselâm);
ism-i
Mucîb
ve
Rahîm
in cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki, en edna bir haceti, en edna
bir mahlûkundan görüp kemal-i flefkatle ummad¤ yer-
den isaf eden; ve en gizli bir sesi, en gizli bir mahlûkun-
dan iflitip imdat eden; lisan- hâl ve kàl ile istenilen her
fleye icabet eden nihayetsiz bir flefkat ve bir merhamet
sahibi bir Rab, en büyük bir abdinden,
(HAfiYE)
en sevgili
abd:
kul.
âlâyilliyyin:
Allah katnda en iyi-
lerin derecesi.
arz:
yer, dünya.
bab- flefkat ve ubudiyet-i Mu-
hammedi
ye: Hazret-i Muham-
medin flefkat ve kullu¤una dair
bölüm.
beka:
süreklilik, kalclk.
Cemal:
güzellik.
cilve:
görünme, ortaya çkma.
dâr- ahiret:
ahiret yurdu.
delâlet etme:
delil olma, iflaret
etme, ispat etme.
edna:
önemsiz, basit.
ekser:
pek çok.
elhâsl:
özetle, sonuç olarak.
enva- kâinat:
kâinattaki varlk-
larn türleri.
esfel-i safilîn:
afla¤larn en afla¤-
s.
esma-i kudsiye:
Allahn kutsal,
her türlü kusur ve noksanlktan
yüce isimleri.
evamir:
emirler.
hacet:
ihtiyaç.
hakikat:
gerçek.
Hâlk:
yoktan yaratan Allah.
hafliye:
dipnot, açklayc not.
hums:
beflte bir.
icabet:
cevap verme.
ihsan:
iyilik etme, ba¤fl.
imdat:
yardm.
inkyat:
boyun e¤me.
isaf:
iste¤ini kabul edip yerine
getirme.
ism-i Mucîb ve Rahîm:
Allahn
ihtiyaçlara cevap veren Mucîb ve
yarattklarna merhamet eden
Rahîm ismi.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
ifltiha:
fazla istek, arzu.
Kadiül-Hacat:
bütün ihtiyaçlar
yerine getiren Allah.
kâinat:
evren, yaratlmfl fley,
tüm varlklar.
kàl:
söz, lâf.
katî:
kesin.
kemal:
mükemmel, kusursuz..
kemalât:
iyilikler, üstünlükler, ol-
gunluklar.
kemal-i itaat:
tam itaat, emre
uyma.
kemal-i flefkat:
tam ve mükem-
mel flefkat.
lisan- hâl ve kàl:
hâl ve konufl-
ma dili.
mahbub-u kulûp:
kalplerin sev-
gilisi.
mahlûk:
yaratk.
memuriyet:
emir altnda olmak,
bir ifli yapmakla görevli.
merhamet:
acmak.
mevcudat:
varlklar.
meyve-i mucize:
mucizenin
meyvesi, neticesi.
mürebbî-i ervah:
ruhlar ter-
biye eden.
nam:
ad, isim.
nev-i befler:
insano¤lu.
nsf:
yarm yar.
Rab:
yaratan, terbiye eden,
besleyip yetifltiren Allah.
Rahîm:
rahmeti her fleyi ku-
flatan, sonsuz flefkat ve mer-
hamet sahibi Allah.
raiyet:
halk.
sahavet:
cömertlik.
saltanat:
hükümdarlk, ege-
menlik.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi olan ve her fle-
yi sanatla yaratan, Allah.
seyrangâh- daimî:
devaml
gezinti yeri.
sbga:
boya.
sfât:
özellikler, nitelikler.
sfât ve esma-i kudsiye:
Al-
lahn kudsî isim ve sfatlar.
suret:
flekil, biçim.
flahadet:
flahitlik, tanklk.
flefkat:
acyarak ve esirgeye-
rek sevme.
tasarruf:
her fleyi diledi¤i gibi
idare edip kullanan.
tecdid-i biat:
ba¤llk sözünü
yenilemek.
umum:
genel, herkes.
118 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
HAfiYE:
Evet, bin üç yüz elli sene saltanat süren ve saltanat devam
eden ve ekser zamanda üç yüz elli milyondan ziyade raiyeti bulunan ve
her gün bütün raiyeti onunla tecdid-i biat eden ve onun kemalâtna
flahadet eden ve kemal-i itaatle evamirine inkyat eden; ve arzn nsf ve
nev-i beflerin humsu o zatn sbg ile sbgalansa, yani manevî rengiyle
renklense ve o zat onlarn mahbub-u kulûbu ve mürebbî-i ervah olsa,
elbette o zat, flu kâinatta tasarruf eden Rabbin en büyük abdidir.
Hem, ekser enva- kâinat o zatn birer meyve-i mucizesini taflmak su-
retiyle onun vazifesini ve memuriyetini alkfllasa, elbette o zat flu kâinat
Hâlknn en sevgili mahlûkudur. Hem bütün insaniyet, bütün istidadyla
istedi¤i beka gibi bir haceti ki, o hacet ise, insan esfel-i safilînden âlâyil-
liyyine çkaryor. Elbette o hacet en büyük bir hacettir ve en büyük bir
abd, umumun namna onu Kadiül-Hacattan isteyecek.