Sözler - page 121

Bak: Hem öyle yüksek bir fizar-› istimdatkârâne ile
istiyor ve öyle tatl› bir niyaz-› istirhamkârâne ile yalvar›-
yor ki, güya bütün mevcudata, semavata, arfla iflittirip,
vecde getirip duas›na, “Âmin, Allahümme âmin” dedir-
tiyor.
(HAfi‹YE)
Bak: Hem öyle Semî ve Kerîm bir Kadîr’den, öyle Ba-
sîr ve Rahîm bir Alîm’den saadet ve bekay› istiyor ki, bil-
müflahede en gizli bir zîhayat›n en gizli bir arzusunu, en
hafî bir niyaz›n› görür, iflitir, kabul eder, merhamet eder,
lisan-› hâl ile de olsa icabet eder. Öyle suret-i hakîmâne,
basîrâne, rahîmânede verir ve icabet eder ki, flüphe
SÖZLER | 121
O
NUNCU
S
ÖZ
kâinat:
tüm varl›klar.
Kerîm:
s›n›rs›z ikram, lütuf, ihsan
ve cömertlik sahibi Allah.
k›ymettar:
k›ymetli, de¤erli.
lâkayt:
kay›ts›z, ilgisiz.
lisan-› hâl:
beden dili, hâl dili.
mahiyet-i hakikiye:
gerçek ma-
hiyet.
mahkûm:
hükmedilen; hüküm
verilmifl; hükümlü.
manidar:
anlaml›, manal›.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl fleyler.
mazhar:
eriflme, sahip olma.
mektubat-› Samedâniye:
Ce-
nab-› Hakk›n isim ve s›fatlar›n›
anlatan, Allah’›n birli¤ini gösteren
varl›klar.
memur:
emir ile hareket eden.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek.
mevcudat:
varl›klar.
Mutasarr›f:
sonsuz tasarruf sahi-
bi olan Allah.
Mutasarr›f-› Kadîr-i Rahîm:
her
fleyde diledi¤i gibi tasarrufta bu-
lunan Allah.
muvazzaf:
vazifelendirilmifl.
mümtaz:
üstün tutulmufl, seçkin.
nevi:
çeflit.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
niyaz-› istirhamkârâne:
yalvara-
rak, yalvar›rcas›na dua etme.
Rahîm:
rahmeti her fleyi kuflatan
sonsuz merhamet sahibi Allah.
rahîmâne:
flefkatli, merhametli
bir flekilde.
semavat:
gökler.
Semî:
ifliten, iflitici. Allah
serâ:
arz, yeryüzü.
suret-i hakîmâne:
hikmetli bir
flekilde.
Süreyya:
Ülker y›ld›z kümesi.
fluur:
tan›ma ve kavrama gücü.
fluurâne:
fluurlu bir flekilde.
tesadüf:
rastgelme, rastlant›.
ubudiyet-i Ahmediye:
Hz. Mu-
hammed’in (a.s.m.) mükemmel
kulluk ve ibadeti.
vecd:
kendinden geçecek dere-
cede dalma veya bayg›nl›k.
zat-› Ahmediye:
Hz. Peygambe-
rin zat›, kiflili¤i.
zîhayat:
canl›.
ziya:
›fl›k, parlakl›k.
zulmet-i evham:
kuruntu karan-
l›¤›.
abes:
bofl, faydas›z, gayesiz.
alâkadar:
ilgili, iliflkili.
Alîm:
her fleyi hakk›yla bilen,
sonsuz ilim sahibi Allah.
alîmâne:
her fleyi çok iyi bi-
len flekilde.
Allahümme:
ey Allah’›m.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle.
arfl:
gö¤ün en yüksek kat›.
arzu:
bir fleye karfl› duyulan
istek.
Basîr:
her fleyi gören Allah.
basîrâne:
görerek, bilerek.
beka:
sonsuzluk.
bilmüflahede:
görüldü¤ü gibi.
cihet:
flekil.
daavat:
dualar.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
esma-i ‹lâhiye:
Allah’›n isim-
leri.
fenâ-i mutlak:
sonsuz yok
olufl.
ferd-i mümtaz:
üstün flah›s,
seçilmifl kifli.
fert:
kifli, flah›s.
fizar-› istimdatkârâne:
yar-
d›m dileyerek sesli a¤lama.
hafî:
gizli.
hakîmâne:
hikmetli bir suret-
te.
Hâl›k:
yarat›c›, Allah.
harekât:
hareketler.
hareket:
davran›fl.
hafliye:
dipnot, ek.
hidemat:
hizmetler.
icabet:
cevap verme.
iftihar:
övünme.
inkiflaf:
aç›lma, görülme.
›tt›lâ:
tan›ma, bilme.
Kadîr:
her fleye gücü yeten
Allah.
HAfi‹YE:
Evet, flu âlemin Mutasarr›f›, bütün tasarrufat› bilmüflahede flu-
urâne, alîmâne, hakîmâne oldu¤u hâlde, hiçbir cihetle mümkün de¤ildir
ki, o Mutasarr›f, kendi masnuat› içinde en mümtaz bir ferdin harekât›na
fluuru ve ›tt›l⛠bulunmas›n.
Hem hiçbir cihetle mümkün de¤ildir ki, o Mutasarr›f-› Alîm, o ferd-i
mümtaz›n harekât›na ve daavat›na (dualar›na) ›tt›l⛠bulundu¤u hâlde, ona
karfl› lâkayt kals›n, ehemmiyet vermesin.
Hem hiçbir cihetle mümkün de¤ildir ki, o Mutasarr›f-› Kadîr-i Rahîm,
onun dualar›na lâkayt kalmad›¤› hâlde, o dualar› kabul etmesin.
Evet, zat-› Ahmediyenin (a.s.m.) nuruyla âlemin flekli de¤iflti, insan ve
bütün kâinat›n mahiyet-i hakikiyeleri o nur, o ziya ile inkiflaf etti ve gö-
ründü ki, flu kâinat›n mevcudat› esma-i ‹lâhiyeyi okutan birer mektubat-›
Samedâniye, birer muvazzaf memur ve bekaya mazhar k›ymettar ve ma-
nidar birer mevcutturlar. E¤er o nur olmasa idi, mevcudat fenâ-i mutlaka
mahkûm ve k›ymetsiz, manas›z, faydas›z, abes, karma kar›fl›k, tesadüf
oyunca¤› bir zulmet-i evham içinde kal›rd›.
‹flte flu s›rdand›r ki, insanlar zat-› Ahmediyenin (a.s.m.) duas›na “Âmin”
dedikleri gibi, arfl ve ferfl ve serâdan Süreyya’ya kadar bütün mevcudat
onun nuruyla iftihar edip, alâkadarl›k gösteriyorlar. Zaten ubudiyet-i Ah-
mediyenin (a.s.m.) ruhu, duad›r. Belki, kâinat›n harekât› ve hidemat› bir
nevi duad›r. Meselâ, bir çekirde¤in hareketi, Hâl›k’›ndan, bir a¤aç olma-
s›na bir nevi duad›r.
1...,111,112,113,114,115,116,117,118,119,120 122,123,124,125,126,127,128,129,130,131,...1482
Powered by FlippingBook