Sözler - page 125

Hâlbuki, görüyorsun; mahiyetçe en cami ve mühim
raiyeti ve bendeleri, flu misafirhane-i dünyada, periflan
bir surette, muvakkaten toplanm›fllar. Misafirhane ise,
her gün dolar, boflan›r.
Hem, bütün raiyet, tecrübe-i hizmet için flu meydan-›
imtihanda muvakkaten bulunuyorlar. Meydan ise, her
saat tebeddül eder.
Hem, bütün o raiyet, Sâni-i Zülcelâl’in k›ymettar ihsa-
nat›n›n numunelerini ve harika sanat antikalar›n› çarfl›-y›
âlem sergilerinde, ticaret nazar›nda temafla etmek için,
flu teflhirgâhta birkaç dakika durup seyrediyorlar, sonra
kayboluyorlar. fiu meflher ise, her dakika tahavvül edi-
yor; giden gelmez, gelen gider.
‹flte bu hâl ve flu vaziyet kat’î gösteriyor ki, flu misafir-
hane ve flu meydan ve flu meflherlerin arkas›nda, o ser-
medî saltanata medar ve mazhar olacak daimî saraylar,
müstemir meskenler, flu dünyada gördü¤ümüz numune-
lerin ve suretlerin en halis ve en yüksek as›llar›yla dolu
ba¤ ve hazineleri vard›r. Demek, burada çabalamak, on-
lar içindir; flurada çal›flt›r›r, orada ücret verir. Herkesin is-
tidad›na göre—e¤er kaybetmezse—orada bir saadeti
vard›r. Evet, öyle sermedî bir saltanat, muhaldir ki, flu fâ-
nîler ve zail zeliller üstünde dursun.
fiu hakikate, flu temsil dürbünüyle bak ki: Meselâ, sen
yolda gidiyorsun. Görüyorsun ki, yol içinde bir han var.
Bir büyük zat, o han› kendine gelen misafirlerine yap-
m›fl. O misafirlerin bir gece tenezzüh ve ibretleri için,
SÖZLER | 125
O
NUNCU
S
ÖZ
mesken:
oturulacak yer.
meflher:
sergi, gösterme yeri.
meydan-› imtihan:
imtihan mey-
dan›, dünya.
misafirhane-i dünya:
dünya mi-
safirhanesi.
muhal:
imkâns›z, olmas› müm-
kün olmayan
muvakkaten:
geçici olarak.
mühim:
önemli.
müstemir:
de¤iflmez, sabit, sa¤-
lam.
numune:
örnek, misal.
periflan:
da¤›n›k, kar›fl›k.
raiyet:
halk.
saadet:
mutluluk.
saltanat:
sultanl›k, hükümdarl›k.
sanat:
ustaca yap›lm›fl eser.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi olan ve her fleyi sanatla
yaratan, Allah (cc.).
sermedî:
ebedî, sürekli, sonsuz.
suret:
tarz, flekil.
tahavvül:
baflkalaflma, hâl de¤ifl-
tirme.
tebeddül:
de¤iflme.
tecrübe-i hizmet:
hizmet dene-
yimi.
temafla:
bakma, bak›p seyretme.
temsil:
misal getirme.
tenezzüh:
gezinti, seyir.
teflhirgâh:
sergi yeri.
zail:
göçüp giden, yok olan.
zelil:
afla¤›lanm›fl, hor görülen.
âlem:
dünya, cihan.
antika:
eser veya tarihi de¤e-
ri olan eski eflya.
bende:
ba¤l›, esir.
cami:
kapsay›c›, toplayan.
çarfl›-y› âlem:
dünya çarfl›s›.
fânî:
ölümlü.
hâl:
durum.
hâlbuki:
oysa ki.
halis:
saf, duru.
han:
misafirhane, konak.
harika:
ola¤anüstü, kusursuz.
ihsanat:
iyilikler, ba¤›fllar
istidat:
yetenek, kabiliyet.
kat’î:
de¤iflmez, kesin.
mahiyet:
esas, nitelik.
mazhar:
nail olma, kavuflma.
medar:
vesile, sebep.
1...,115,116,117,118,119,120,121,122,123,124 126,127,128,129,130,131,132,133,134,135,...1482
Powered by FlippingBook