Hâlbuki, görüyorsun; mahiyetçe en cami ve mühim
raiyeti ve bendeleri, flu misafirhane-i dünyada, periflan
bir surette, muvakkaten toplanmfllar. Misafirhane ise,
her gün dolar, boflanr.
Hem, bütün raiyet, tecrübe-i hizmet için flu meydan-
imtihanda muvakkaten bulunuyorlar. Meydan ise, her
saat tebeddül eder.
Hem, bütün o raiyet, Sâni-i Zülcelâlin kymettar ihsa-
natnn numunelerini ve harika sanat antikalarn çarfl-y
âlem sergilerinde, ticaret nazarnda temafla etmek için,
flu teflhirgâhta birkaç dakika durup seyrediyorlar, sonra
kayboluyorlar. fiu meflher ise, her dakika tahavvül edi-
yor; giden gelmez, gelen gider.
flte bu hâl ve flu vaziyet katî gösteriyor ki, flu misafir-
hane ve flu meydan ve flu meflherlerin arkasnda, o ser-
medî saltanata medar ve mazhar olacak daimî saraylar,
müstemir meskenler, flu dünyada gördü¤ümüz numune-
lerin ve suretlerin en halis ve en yüksek asllaryla dolu
ba¤ ve hazineleri vardr. Demek, burada çabalamak, on-
lar içindir; flurada çalfltrr, orada ücret verir. Herkesin is-
tidadna göree¤er kaybetmezseorada bir saadeti
vardr. Evet, öyle sermedî bir saltanat, muhaldir ki, flu fâ-
nîler ve zail zeliller üstünde dursun.
fiu hakikate, flu temsil dürbünüyle bak ki: Meselâ, sen
yolda gidiyorsun. Görüyorsun ki, yol içinde bir han var.
Bir büyük zat, o han kendine gelen misafirlerine yap-
mfl. O misafirlerin bir gece tenezzüh ve ibretleri için,
SÖZLER | 125
O
NUNCU
S
ÖZ
mesken:
oturulacak yer.
meflher:
sergi, gösterme yeri.
meydan- imtihan:
imtihan mey-
dan, dünya.
misafirhane-i dünya:
dünya mi-
safirhanesi.
muhal:
imkânsz, olmas müm-
kün olmayan
muvakkaten:
geçici olarak.
mühim:
önemli.
müstemir:
de¤iflmez, sabit, sa¤-
lam.
numune:
örnek, misal.
periflan:
da¤nk, karflk.
raiyet:
halk.
saadet:
mutluluk.
saltanat:
sultanlk, hükümdarlk.
sanat:
ustaca yaplmfl eser.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi olan ve her fleyi sanatla
yaratan, Allah (cc.).
sermedî:
ebedî, sürekli, sonsuz.
suret:
tarz, flekil.
tahavvül:
baflkalaflma, hâl de¤ifl-
tirme.
tebeddül:
de¤iflme.
tecrübe-i hizmet:
hizmet dene-
yimi.
temafla:
bakma, bakp seyretme.
temsil:
misal getirme.
tenezzüh:
gezinti, seyir.
teflhirgâh:
sergi yeri.
zail:
göçüp giden, yok olan.
zelil:
afla¤lanmfl, hor görülen.
âlem:
dünya, cihan.
antika:
eser veya tarihi de¤e-
ri olan eski eflya.
bende:
ba¤l, esir.
cami:
kapsayc, toplayan.
çarfl-y âlem:
dünya çarfls.
fânî:
ölümlü.
hâl:
durum.
hâlbuki:
oysa ki.
halis:
saf, duru.
han:
misafirhane, konak.
harika:
ola¤anüstü, kusursuz.
ihsanat:
iyilikler, ba¤fllar
istidat:
yetenek, kabiliyet.
katî:
de¤iflmez, kesin.
mahiyet:
esas, nitelik.
mazhar:
nail olma, kavuflma.
medar:
vesile, sebep.