Sözler - page 134

benzeyen k›fl ile bahar› her vakit bilmüflahede icat eden
bir Kadîr-i Zülcelâl’den, insan nas›l ademe gidip kaçabi-
lir, topra¤a girip saklanabilir? Madem bu dünyada ona
lây›k muhasebe görülüp hüküm verilmiyor; elbette bir
mahkeme-i kübra, bir saadet-i uzmaya gidecektir.
Sekizinci Hakikat
Bab-› vaat ve vaittir; ism-i Cemîl ve Celîl’in cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki, Alîm-i Mutlak ve Kadîr-i Mut-
lak olan flu masnuat›n Sânii, bütün enbiyan›n tevatürle
haber verdikleri ve bütün s›dd›kîn ve evliyan›n icma ile
flahadet ettikleri mükerrer vaat ve vaid-i ‹lâhîsini yerine
getirmeyip, hâflâ, acz ve cehlini göstersin? Hâlbuki, va-
at ve vaidinde bulundu¤u emirler, kudretine hiç a¤›r gel-
mez. Pek hafif ve pek kolay, geçmifl bahar›n hesaps›z
mevcudat›n› gelecek baharda k›smen aynen,
(HAfi‹YE 1)
k›smen mislen
(HAfi‹YE 2)
iadesi kadar kolayd›r. ‹fa-i vaat
ise, hem bize, hem her fleye, hem Kendisine, hem salta-
nat-› rububiyetine pek çok lâz›md›r. Hulfülvaat ise, hem
izzet-i iktidar›na z›tt›r, hem ihata-i ilmiyesine münafidir.
Zira, hulfülvaat ya cehilden, ya aczden gelir.
acz:
güçsüzlük.
adem:
yokluk.
Alîm-i Mutlak:
gerçek ilim sahibi
olan Allah.
bab:
bölüm, k›s›m.
bab-› vaat ve vait:
mükâfatlan-
d›rmak ve cezaland›rmak için ve-
rilen sözle ilgili bölüm.
bilmüflahede:
görerek.
cehil:
bilgisizlik, cahillik.
Celîl:
Celâl sahibi. Nihayet derece-
de büyüklük, h›fl›m, hiddetlilik.
Cemîl:
güzel, Cenab-› Hakk›n bir
ismi.
cilve:
tecelli, iyi flekilde ortaya
ç›kma.
emir:
buyruk.
enbiya:
peygamberler.
esbap:
sebepler, vas›talar.
evliya:
erenler, Allah korkusu ve
ibadette ileride olanlar.
hafif:
a¤›rl›¤› olmayan.
hakikat:
gerçek, do¤ru.
hafliye:
dipnot.
hulfülvaat:
sözünden dönme;
verdi¤i sözü yerine getirmeme.
iade:
geri gönderme.
icat:
vücuda getirme, yaratma.
icma:
fikir birli¤i.
ifa-i vaat:
sözünü yerine getir-
mek.
ihata-i ilmiye:
ilmin kuflat›c›l›¤›.
imtina:
çekinme
isnat:
dayanma, dayand›rma.
izzet-i iktidar:
kudretinin yüce
flerefi.
Kadîr-i Mutlak:
sonsuz kudret
sahibi, Allah.
Kadîr-i Zülcelâl:
haflmet ve kud-
ret sahibi, Allah.
kesret:
çokluk.
k›smen:
bir k›s›m.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lây›k:
yak›flan, uygun.
lâz›m:
gerek.
mahkeme-i kübra:
öldükten
sonra bütün insanlar›n diriltilerek
Allah huzurunda hesaba çekile-
ce¤i büyük mahkeme.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl
fleyler.
mevcudat:
var olan her fley.
mislen:
benzer olarak.
muhasebe:
hesaplama, he-
sap görme.
mükerrer:
tekrar olunmufl.
mümkün:
olabilir, kabil.
münafi:
ayk›r›.
müflkülât:
zorluklar, s›k›nt›-
lar.
müteaddit:
birçok, birden
fazla.
peyda etmek:
aç›k, aflikâr,
meydanda olan.
saadet-i uzma:
ahiret saade-
ti, sonsuz mutluluk diyar›.
saltanat-› rububiyet:
kâinat›
terbiye ve idare edici olan Al-
lah’›n saltanat›.
Sâni:
her fleyi sanatl› olarak
yaratan Allah.
s›dd›kîn:
samimiyetle iman
etmifl olan ve bunun gere¤i-
ne tam olarak uyanlar, do¤ru
sözlü olanlar.
suubet:
zorluk.
sühulet:
kolayl›k.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
tevatür:
bir haberin a¤›zdan
a¤za dolaflarak yay›lmas›.
vaat:
Allah’›n kullar›na lütfu
olarak verilecek ahiret mükâ-
fat›, verilen söz.
vait:
cezas›n› söyleyerek fe-
nal›ktan sak›nd›rma.
zat:
flah›s, fert, kifli; Allah.
z›t:
ters.
134 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
eden her fleyi yapabilir. Hem, eflyan›n icad› bir tek Zata verilse, bütün efl-
ya bir tek fley gibi kolay olur. Ve sühulet peyda eder. E¤er müteaddit es-
baba verilse ve kesrete isnat edilse, bir tek fleyin icad› bütün eflyan›n ica-
d› kadar müflkülâtl› olur ve imtina derecesinde suubet peyda eder.
HAfi‹YE 1:
A¤aç ve otlar›n kökleri gibi.
HAfi‹YE 2:
Yapraklar, meyveler gibi.
1...,124,125,126,127,128,129,130,131,132,133 135,136,137,138,139,140,141,142,143,144,...1482
Powered by FlippingBook