ve yaz yeflil yapra¤›n› aç›p, rûy-i arz›n sahifesinde üç yüz
binden ziyade enva›, kudret ve kader kalemiyle ahsen-i
suret üzere yazar; birbiri içinde birbirine kar›flmaz. Bera-
ber yazar; birbirine mâni olmaz. Teflkilce, suretçe birbi-
rinden ayr›, hiç flafl›rtmaz; yanl›fl yazmaz. Evet, en büyük
bir a¤ac›n ruh program›n› bir nokta gibi en küçük bir çe-
kirdekte derç edip, muhafaza eden Zat-› Hakîm-i Hafîz,
vefat edenlerin ruhlar›n› nas›l muhafaza eder, denilir mi?
Ve küre-i arz› bir sapan tafl› gibi çeviren Zat-› Kadîr, ahi-
rete giden misafirlerinin yolunda, nas›l bu arz› kald›racak
veya da¤›tacak, denilir mi?
Hem hiçten, yeniden bütün zîhayat›n ordular›n› bütün
cesetlerinin taburlar›nda kemal-i intizamla zerrat› emr-i
1
o
¿ƒo
µ n
«n
a r
øo
c
ile kaydedip yerlefltiren, ordular icat eden Zat-
› Zülcelâl, tabur misal cesedin nizam› alt›na girmekle, bir-
biriyle tan›flan zerrat-› esasiye ve ecza-i asliyesini bir say-
ha ile nas›l toplayabilir, denilir mi?
Hem, bu bahar haflrine benzeyen, dünyan›n her dev-
rinde, her asr›nda, hatta gece-gündüzün tebdilinde, hat-
ta cevv-i havada bulutlar›n icat ve ifnas›nda haflre numu-
ne ve misal ve emare olacak ne kadar nak›fllar yapt›¤›n›
gözünle görüyorsun. Hatta, e¤er hayalen bin sene evvel
kendini farz etsen, sonra zaman›n iki cenah› olan mazi
ile müstakbeli birbirine karfl›laflt›rsan, as›rlar, günler ade-
dince misal-i haflir ve k›yametin numunelerini görecek-
sin. Sonra, bu kadar numune ve misalleri müflahede et-
ti¤in hâlde, haflr-i cismanîyi ak›ldan uzak görüp istib’at
adet:
say›, rakam.
ahiret:
öteki dünya.
ahsen-i suret:
fleklin en güzeli.
arz:
yer, dünya.
ceset:
ten, vücut, beden.
cevv-i hava:
hava bofllu¤u.
derç:
aras›na koyma, s›k›flt›rma.
ecza-i asliye:
vücutta temel tefl-
kil eden organlar.
emare:
alâmet, iflaret, iz.
enva:
çeflitler.
haflir:
toplanma.
haflr-i cismanî:
cesetle diriltme.
icat:
vücuda getirme, yaratma.
ifna:
sona erdirme, sonland›rma.
istib’at:
uzak görme.
kader:
‹lâhî iradeyle belirlenen
plân, program.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kudret:
güç, kuvvet.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
mâni:
engel olan.
mazi:
geçmifl zaman.
misal:
bir fleyin benzer hâli; ör-
nek, numune.
muhafaza:
koruma, h›fzetme.
müstakbel:
gelecek.
müflahede:
gözle görme.
nizam:
düzen.
numune:
örnek, misal.
ruh:
insan ve hayvanlardaki diri-
lik kayna¤›, hayat›n temeli ve se-
bebi, maddî olmayan cevher, ma-
nevî varl›k.
rûy-i arz:
yeryüzü.
sayha:
ses, hayk›rma, 盤l›k.
suret:
biçim, flekil.
tabur:
askerî birlik.
tebdil:
de¤ifltirme.
teflkil:
flekillendirme, flekil
verme.
Zat-› Hakîm-i Hafîz:
her fle-
yin asl›n› koruyan ve her fleyi
hikmetli ve faydal› yapan zat,
Allah.
Zat-› Kadîr:
her fleye gücü
yeten Allah.
zerrat:
çok ufak parçalar, mo-
leküller, atomlar.
zerrat-› esasiye:
esas atom-
lar, temel parçalar.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›lar.
ziyade:
çok.
1
. “Ol!” der, oluverir. (Yâsin Suresi: 82.)
138 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ