en yüksek surette, mahiyette yaratsn da, onu müstait ol-
du¤u ve müfltak oldu¤u ve lâyk oldu¤u bir dâr- ebedîye
göndermeyip, hakikat-i insaniyeyi iptal ederek, Kendi
hakkaniyetine taban tabana zt ve hakikat nazarnda çir-
kin bir hakszlk etsin?
Hem, hiç kabil midir ki, Hâkim-i Bilhak, Rahîm-i Mut-
lak, insana öyle bir istidat verip, yer ile gökler ve da¤lar
tahammülünden çekindi¤i Emanet-i Kübray
1
tahammül
edip, yani küçücük, cüzî ölçüleriyle, sanatçklaryla Hâ-
lknn muhit sfatlarn, küllî fluunatn, nihayetsiz tecel-
liyatn ölçerek bilip; hem, yerde en nazik, nazenin, naz-
dar, âciz, zayf yaratp, hâlbuki bütün yerin nebatî ve
hayvanî olan mahlûkatna bir nevi tanzimat memuru ya-
pp, onlarn tarz- tesbihat ve ibadetlerine müdahale etti-
rip, kâinattaki icraat- lâhiyeye küçücük mikyasta bir
temsil gösterip, rububiyet-i Sübhaniyeyi fiilen ve kàlen
kâinatta ilân ettirmek; meleklerine tercih edip, hilâfet
rütbesini verdi¤i hâlde,
2
ona bütün bu vazifelerinin gaye-
si ve neticesi ve semeresi olan saadet-i ebediyeyi verme-
sin, onu bütün mahlûkatnn en bedbaht, en bîçare, en
musibetzede, en dertmend, en zelil bir derekeye atp, en
mübarek, nuranî ve alet-i tesit bir hediye-i hikmeti olan
akl o bîçareye en meflum ve zulmanî bir alet-i tazip ya-
pp, hikmet-i mutlakasna büsbütün zt ve merhamet-i
mutlakasna külliyen münafi bir merhametsizlik etsin?
Hâflâ ve kellâ!
E l hâ s l :
Nasl hikâye-i temsiliyede bir zabitin cüzda-
nna ve defterine bakp görmüfl idik ki; hem rütbesi,
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez.
alet-i tazip:
sknt, iflkence aleti.
alet-i tesit:
mutluluk vastas.
bedbaht:
talihsiz, mutsuz.
bîçare:
çaresiz, zavall.
cihazat:
cihazlar; organlar.
cüzî:
parçaya ait olan, pek az.
dâr- ebedîye:
sonsuz diyar, sonu
olmayan âlem, ahiret.
dereke:
afla¤ derece.
elhâsl:
sonuç olarak, özetle.
Emanet-i Kübra:
en büyük ema-
net.
fiilen:
yaparak, iflleyerek.
gaye:
maksat, hedef, sonuç.
hakikat-i insaniye:
insana ait ha-
kikat.
Hâkim-i Bilhak:
adalet ve insafla
hükmeden, iradesiyle, her fleye
hakkyla ilgilenen.
hakkaniyet:
hak ve adalete uy-
gunluk, do¤ruluk.
Hâlk:
her fleyi yoktan var eden,
yaratc, Allah.
hâflâ:
asla, öyle de¤ildir.
hayvanî:
hayvansal, hayvan ile il-
gili.
hediye-i hikmet:
lâhî gayelerle
verilen hediyeler.
hikâye-i temsiliye:
örnek verilen
hikâye.
hikmet-i mutlaka:
sonsuz hik-
metler.
hilâfet:
Allahn ilk insann flahsn-
da insano¤luna lütfetti¤i manevî
paye.
icraat- lâhiye:
Allahn icraat.
iptal:
ortadan kaldrma, bofla ç-
karma.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kabil:
olabilir, mümkün, ihtimal.
kàlen:
sözle, söyleyerek.
kellâ:
asla, katiyen, kesinlikle.
küllî:
bütüne ait, genelle ilgili.
külliyen:
büsbütün, tamamyla.
lâyk:
yakflan, uygun, münasip.
mahiyet:
bir fleyin asl, esas.
mahlûkat:
yaratlan varlklar.
merhamet-i mutlaka:
sonsuz, s-
nrsz flefkat ve merhamet.
meflum:
kötü, u¤ursuz.
mikyas:
kyas edecek, ölçü aleti.
muhit:
ihata eden, etrafn çevi-
ren, kuflatan, saran.
musibetzede:
belâya, kazaya u¤-
rayan.
mübarek:
bereketli, hayrl.
müdahale:
karflma, ortak olma.
münafi:
zt, muhalif, aykr.
müstait:
yetenekli.
müfltak:
istekli, arzulu.
nazdar:
nazl.
nazenin:
narin, ince yapl.
nebatî:
bitkisel, bitki ile ilgili.
nevi:
çeflit, tür.
nuranî:
nurlu, flkl.
Rahîm-i Mutlak:
kayda, flarta
ba¤l olmayan sonsuz merhamet
sahibi Allah.
rububiyet-i Sübhaniye:
her
türlü noksandan uzak Allahn
besleyip büyütücülü¤ü, terbi-
ye edicili¤i.
saadet-i ebediye:
sonsuz
mutluluk.
semere:
meyve, fayda, verim.
suret:
biçim, görünüfl, hâl.
fluunat:
olaylar, ifller, emirler,
kastlar, istekler.
tahammül:
bir yükü üstüne
alma, zora dayanma, sabret-
me.
tanzimat:
nizam vermeler,
düzenlemeler.
tarz- tesbihat:
tesbihat flek-
li, Allah anma usulü.
tecelliyat:
tecelliler, Allahn
isimlerinin özellikleriyle gö-
rülmeleri.
temsil:
benzetme, bir fleyin
sembolü olma.
tercih:
öne alma, seçme.
vazife:
ödev, görev.
zabit:
subay, rütbeli asker.
zelil:
afla¤lanmfl, hor görül-
müfl.
zt:
aykr, ters, karflt.
zulmanî:
zulmetli, karanlkl.
1.
Bkz. Ahzab Suresi: 72.
2.
Bkz. Bakara Suresi: 30; En'am Suresi: 165; Yunus Suresi: 14; Enbiya Suresi: 105; Neml Suresi:
62; Kasas Suresi: 5; Fâtr Suresi: 39
148 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ