ve efal-i kerîmâne ve ihsanat- rahîmânenin sahibini,
hâflâ, sümme hâflâ, sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim ol-
du¤unu kabul etmek lâzm gelir ki; nihayetsiz muhal bir
inklâb- hakaiktir. Hatta her fleyin vücudunu ve kendi
nefsinin vücudunu inkâr eden ahmak Sofestaîler dahi
bunun tasavvuruna kolay kolay yanaflamazlar.
Elhâsl:
fiu görünen fluunat, dünyadaki vüsatli içti-
maat- hayatiye ve süratli iftirakat- mevtiye ve haflmetli
toplanmalar ve çabuk da¤lmalar ve azametli ihtifalât ve
büyük tecelliyat ile ve onlarn bu âleme ait bu dünya-i fâ-
nîde ksa bir zamanda malûmumuz olan semerat-
cüziyeleri, ehemmiyetsiz ve muvakkat gayeleri mabey-
ninde hiç münasebet olmad¤ndan, âdeta küçük bir ta-
fla bir büyük da¤ kadar hikmetler, gayeler takmak, bir
büyük da¤a, bir küçük tafl gibi muvakkat bir gaye-i
cüziye vermeye benzer ki, hiçbir akl ve hikmete uygun
gelemez.
Demek, flu mevcudat ve fluunat ile ve dünyaya ait ga-
yeleri ortasnda bu derece nispetsizlik, katiyen flahadet
eder ki, bu mevcudatn yüzleri âlem-i manaya müte-
veccihtir. Münasip meyveleri orada veriyor ve gözleri es-
ma-i kudsiyeye dikkat ediyor. Gayeleri o âleme bakyor.
Ve özleri dünya topra¤ altnda, sümbülleri âlem-i misal-
de inkiflaf ediyor. nsan, istidad nispetinde burada ekiyor
ve ekiliyor, ahirette mahsul alyor.
Evet, flu eflyann esma-i lâhiyeye ve âlem-i ahirete
müteveccih yüzlerine baksan göreceksin ki; mucize-i
kudret olan her bir çekirde¤in bir a¤aç kadar gayesi var,
SÖZLER | 145
O
NUNCU
S
ÖZ
haflmet:
ihtiflam, görkemli görü-
nüfl.
hikmet:
gizli sebep, lâhî gaye,
üstün bilgi, lâhî iradenin gayesi.
içtimaat- hayatiye:
hayatn ge-
rektirdi¤i topluluklar.
iftirakat- mevtiye:
ölüm ayrlk-
lar.
ihsanat- rahîmâne:
Cenab-
Hakkn mahlûkatna karfl flefkat
ve merhametli bir flekilde verdi¤i
hediyeler.
ihtifalât:
törenler.
inkâr:
red, do¤rulamama.
inklâb- hakaik:
hakikatlerin de-
¤iflimi, dönüflümü.
inkiflaf:
meydana çkma.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
katiyen:
kesin olarak.
mabeyin:
arasnda.
mahsul:
mükâfat, karfllk.
malûm:
bilinen.
mevcudat:
var olan her fley; ya-
ratlmfl fleylerin tamam.
mucize-i kudret:
Cenab- Hakkn
kudretinin mucizesi.
muhal:
olmas mümkün olma-
yan.
muvakkat:
geçici.
münasebet:
alâka, ilgi.
münasip:
uygun.
müteveccih:
yönelen.
nispet:
ölçü, oran.
nispetsiz:
ölçüsüz, oransz.
sefih:
adî, beyinsiz.
semerat- cüziye:
pek az netice-
ler.
Sofestaî:
her fleyin göreceli oldu-
¤unu öne süren felsefe akmna
mensup.
sümbül:
filiz, salkm, çiçek.
sümme:
tekrar ve tekrar.
sürat:
çabukluk.
flahadet:
flahitlik.
fluunat:
hâdiseler.
tasavvur:
tasarlama, düflünme.
tecelliyat:
belirmeler, görülme-
ler.
vüsat:
genifllik.
zalim:
zulmeden.
âdeta:
sanki.
ahmak:
aklsz.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i ahiret:
ahiret âlemi.
âlem-i mana:
gözle gördü¤ü-
müz âlemin dflndaki âlem.
âlem-i misal:
görüntüler âle-
mi.
azamet:
büyük.
dünya-i fânî:
geçici dünya.
efal-i kerîmâne:
cömertçe
yaplan ifller.
ehemmiyetsiz:
pek önemli
olmayan.
elhâsl:
netice itibaryla.
esma-i lâhiye:
Allahn isim-
leri.
esma-i kudsiye:
kutsal isim-
ler.
gaddar:
zulüm eden.
gaye:
maksat, netice, sonuç.
gaye-i cüziye:
küçük, azck
gaye.
hâflâ:
asla, Allah korusun.