ya aczden gelir. Hâlbuki, küfür cinayet-i mutlaka-
d›r,
(HAfi‹YE)
affa kabil de¤il. Kadîr-i Mutlak ise, aczden mü-
nezzeh ve mukaddestir.
fiahitler, muhbirler ise, mesleklerinde, meflreplerinde,
mezheplerinde muhtelif olduklar› hâlde, kemal-i ittifak
ile flu meselenin esas›nda müttehittirler. Kesretçe tevatür
derecesindedirler; keyfiyetçe icma kuvvetindedirler;
mevkice her biri nev-i beflerin bir y›ld›z›, bir taifenin gö-
zü, bir milletin azizidirler; ehemmiyetçe flu meselede
hem ehl-i ihtisas, hem ehl-i ispatt›rlar. Hâlbuki, bir fen-
de veya bir sanatta iki ehl-i ihtisas, binler baflkalardan
müreccaht›rlar ve ihbarda iki müsbit, binler nafilere ter-
cih edilir. Meselâ, Ramazan hilâlinin sübutunu ihbar
eden iki adam, binler münkirlerin inkârlar›n› hiçe atarlar.
Elhâs›l, dünyada bundan daha do¤ru bir haber, daha
sa¤lam bir dava, daha zahir bir hakikat olamaz. Demek,
flüphesiz
dünya bir mezraad›r
;
2
mahfler ise, bir beyderdir,
harmand›r. Cennet, Cehennem ise birer mahzendir.
acz:
güçsüzlük.
adem-i af:
aff›n olmay›fl›.
af:
ba¤›fllama.
âyine:
ayna.
aziz:
muhterem, sayg›n.
beyder:
ekin harman›.
cilve-i esma:
Allah’›n isimlerinin
varl›klardaki eseri.
cinayet-i mutlaka:
kesin, flüphe-
siz cinayet.
derece:
mertebe, kademe, afla-
ma.
ehl-i ihtisas:
uzman olanlar.
ehl-i ispat:
do¤ruyu ortaya ç›ka-
ranlar.
elhâs›l:
k›sacas›.
esma-i ‹lâhiye:
Allah’›n isimleri.
haber:
nakledilen söz.
hakikat:
gerçek.
harman:
tah›l tanelerinin saman-
dan ayr›lmas› için yap›lan ifllem.
hafliye:
dipnot, aç›klay›c› alt yaz›.
hay›r:
iyilik.
hayrî:
hayra ait.
hilâl:
ay.
hukuk:
haklar.
icma:
fikir birli¤i.
ifsat etmek:
bozmak.
ihbar:
haber verme.
iktiza etmek:
gerekmek.
inkâr:
reddetme.
›skat:
düflürme.
istidad-› insaniye:
insan›n yarat›-
l›fl›nda var olan kabiliyet.
ittiham:
suç alt›nda bulunma.
kabil:
olabilir, mümkün.
kabiliyet:
beceriklilik, yetenek.
kabul:
raz› olma.
Kadîr-i Mutlak:
hiç bir kay›t ve
flarta tâbi olmaks›z›n her fleye
gücü yeten sonsuz kudret sahibi,
Allah.
kemal-i ittifak:
birleflme mü-
kemmelli¤i.
kesret:
çokluk.
keyfiyet:
durum, özellik, husus.
k›ymet:
de¤er.
küfür:
hak dini reddeden; iman-
s›zl›k, dinsizlik.
liyakat:
ehliyet, hak edifl.
mahlûkat:
yarat›lm›fllar.
mahfler:
toplan›lacak yer.
mahzen:
içinde eflya saklanacak
yer.
mana:
anlam.
meslek:
takip edilen, gidilen yol.
meflrep:
tutum, meslek.
mevcudat:
var olan her fley.
mezhep:
dinde tutulan yol.
mezraa:
tarla.
muhafaza:
koruma.
muhakkak:
gerçek.
muhbir:
haber veren, haberci.
muhtelif:
çeflitli, çeflit çeflit, farkl›.
mukaddes:
ay›p ve noksanlardan
kurtulmufl.
münezzeh:
muhtaç olmayan.
münkir:
inkâr eden
müreccah:
uygun bulunan.
müsbit:
ispat eden.
müttehit:
birleflik.
nafi:
inkâr edici.
nefis:
hayat, ruh, can.
nev-i befler:
insano¤lu.
salâh:
iyileflme, iyilik.
sübut:
gerçekleflme.
flahadet:
flahit olma.
tahkir:
hor görme, küçük gör-
me.
tecavüz:
haddini aflma.
tekzip:
yalanlama.
tercih:
seçme.
tevatür:
bir haberin a¤›zdan
a¤za dolaflarak yay›lmas›.
tezyif:
küçük düflürme.
umum:
herkes, genel.
vahdaniyet:
Allah’›n birli¤i ve
varl›¤›.
zahir:
aç›k, belli.
zulm-ü azîm:
büyük zulüm.
zulüm:
haks›zl›k.
1.
Muhakkak ki flirk pek büyük bir zulümdür. (Lokman Suresi: 13.)
2
. Aclûni,
Keflfü'l-Hafâ
, 1:495; Aliyyü'l-Kàrî,
Esrarü'l-Merfua
, s. 205.
140 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
HAfi‹YE:
Evet, küfür mevcudat›n k›ymetini ›skat ve manas›zl›kla ittiham
etti¤inden, bütün kâinata karfl› bir tahkir ve mevcudat âyinelerinde cilve-i
esmay› inkâr oldu¤undan, bütün esma-i ‹lâhiyeye karfl› bir tezyif; ve mev-
cudat›n vahdaniyete olan flahadetlerini reddetti¤inden, bütün mahlûkata
karfl› bir tekzip oldu¤undan, istidad-› insanîyi öyle ifsat eder ki, salâh ve
hayr› kabule liyakati kalmaz. Hem, bir zulm-ü azîmdir ki, umum mahlû-
kat›n ve bütün esma-i ‹lâhiyenin hukukuna bir tecavüzdür.
‹flte, flu hukukun muhafazas› ve nefs-i kâfir hayra kabiliyetsizli¤i, küfrün
adem-i aff›n› iktiza eder.
1
l
º«/
¶n
Y l
ºr
?o
¶n
d n
?r
ô°u
ûdG s
¿p
G
flu manay› ifade eder.