etmekle inkâr etsen, ne kadar divanelik oldu¤unu sen de
anlars›n. Bak; ferman-› azam, bahsetti¤imiz hakikate da-
ir ne diyor?
BÉ n
¡p
Jr
ƒn
e n
ór
©n
H ¢n
Vr
Qn
’r
G »p
« r
ëo
j
n
? r
« n
c
$G p
ân
ªr
Mn
Q p
QÉ n
K'
G = '
‹ p
G r
ôo
¶r
fÉn
a
1
l
ôj/
ón
b m
Ar
?n
T u
?o
c '
¤n
Yn
ƒo
gn
h '
?Jr
ƒn
Ÿr
G »p
«r
ëo
ª n
d n
?p
d '
P s
¿
p
G
Elhâs›l:
Haflre mâni hiçbir fley yoktur; muktazi ise, her
fleydir. Evet, mahfler-i acayip olan flu koca arz› adî bir
hayvan gibi imate ve ihya eden ve befler ve hayvana hofl
bir beflik, güzel bir gemi yapan ve günefli onlara flu mi-
safirhanede ›fl›k verici ve ›s›nd›r›c› bir lâmba eden, seyya-
rat› meleklerine tayyare yapan bir Zat›n, bu derece muh-
teflem ve sermedî rububiyeti ve bu derece muazzam ve
muhit hâkimiyeti, elbette yaln›z böyle geçici, devams›z,
bîkarar, ehemmiyetsiz, mütegayyir, bekas›z, nak›s, te-
kemmülsüz umur-u dünya üzerinde kurulmaz ve durmaz.
Demek, Ona flayeste, daimî, berkarar, zevalsiz, muhte-
flem bir diyar-› aher var, baflka bâkî bir memleketi vard›r.
Bizi onun için çal›flt›r›r. Oraya davet eder ve oraya nak-
ledece¤ine, zahirden hakikate geçen ve kurb-u huzuruna
müflerref olan bütün ervah-› neyyire ashab›, bütün ku-
lûb-u münevvere aktab›, bütün ukul-ü nuraniye erbab›
flahadet ediyorlar ve bir mükâfat ve mücazat ihzar etti¤i-
ni müttefikan haber veriyorlar ve mükerreren pek kuv-
vetli vaat ve pek fliddetli tehdit eder, naklederler.
Hulfülvaat ise, hem zillet, hem tezellüldür; hiçbir cihet-
le celâl-i kudsiyetine yanaflamaz. Hulfülvait ise, ya aftan,
SÖZLER | 139
O
NUNCU
S
ÖZ
daimî:
sürekli, devaml›.
davet:
ça¤›rma, ça¤r›.
divane:
deli.
diyar-› aher:
di¤er memleket.
ehemmiyet:
önem, de¤erlilik.
elhâs›l:
netice itibar›yla.
erbap:
sahipler.
ervah-› neyyire:
nur saçan ruh-
lar.
eser:
niflan, iz, alâmet.
ferman-› azam:
en büyük buy-
ruk.
haber:
her hangi bir konuda al›-
nan bilgi.
hakikat:
gerçek, do¤ru.
hâkimiyet:
hâkim olma hâli.
haflir:
toplanma.
hulfülvaat:
sözünden dönme.
hulfülvait:
vaat edilmifl azab›
yapmama, cezay› yerine getirme-
me.
ihya:
canland›rma.
ihzar:
haz›rlama.
imate:
öldürme.
inkâr:
reddetme.
kadir:
her fleye kudreti yeten, Al-
lah.
kulûb-u münevvere:
ayd›n kalp-
lere sahip olanlar.
kurb-u huzur:
huzura yak›n ol-
ma.
mahfler-i acayip:
hayrete düflü-
rücü mahfler.
mâni:
engel.
muazzam:
çok büyük.
muhit:
ihata eden, kapsaml›.
muhteflem:
ihtiflaml›, büyük.
muktazi:
gerektiren, icap ettiren.
mücazat:
mutlak ceza.
mükâfat:
ödül.
mükerreren:
tekrar be tekrar.
müflerref:
flereflendirilmifl.
mütegayyir:
de¤iflen, baflkala-
flan.
müttefikan:
ittifak ederek, birle-
flerek.
nak›s:
noksan, eksik.
rahmet:
ac›ma.
rububiyet:
rabl›k, ilâhl›k; her fleyi
terbiye eden, kuflat›c› iradesiyle
yöneten Allah’›n rabl›k faaliyeti.
sermedî:
sürekli, daimî, ölümsüz.
seyyarat:
gezegenler.
flahadet:
flahit olma.
flayeste:
uygun, lây›k, münasip.
tayyare:
uçak.
tehdit:
gözda¤› verme.
tekemmül:
olgunlaflma.
tezellül:
afla¤›lanma.
ukul-ü nuraniye:
do¤ru olan di-
nin ›fl›¤›yla ayd›nlanm›fl ak›llar.
umur-u dünya:
dünya iflleri.
vaat:
söz verme.
zahir:
görünen, görünücü.
zeval:
sona erme, yok olma.
zillet:
afla¤›l›k.
adî:
s›radan, basit.
af:
ba¤›fllama.
aktap:
kutuplar, Allah dostla-
r›.
arz:
yer, dünya.
bâkî:
sürekli ve kal›c› olan.
beka:
sonu olmama.
berkarar:
kararl›.
befler:
insan, âdemo¤lu.
bîkarar:
karars›z.
celâl-i kudsiyet:
her türlü ku-
sur ve noksandan uzak olu-
flun yüceli¤i, kudsiyetin yüce-
li¤i.
cihet:
yönde.
1.
fiimdi bak Allah’›n rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ard›ndan nas›l diriltiyor. Bunu
yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O her fleye hakk›yla kadirdir. (Rum Suresi: 50.)