bütün ifllerini abesiyet-i mutlaka derekesine düflürsün; ve
kendini o zata benzetsin ki, öyle bir saray yapar, her bir
taflnda binlerce nakfllar, her bir tarafnda binler ziynet-
ler ve her bir menzilinde binler kymettar alât ve levaz-
mat- beytiye bulundursun da, sonra ona dam yapmasn;
her fley çürüsün, beyhude bozulsun. Hâflâ ve kellâ!..
Hayr- Mutlaktan hayr gelir, Cemil-i Mutlaktan güzellik
gelir,
1
Hakîm-i Mutlaktan abes bir fley gelmez.
Evet, her kim fikren tarihe binip mazi cihetine gitse,
flu zaman- hâzrda gördü¤ümüz menzil-i dünya, mey-
dan- iptilâ, meflher-i eflya gibi, seneler adedince vefat et-
mifl menziller, meydanlar, meflherler, âlemler görecek.
Suretçe, keyfiyetçe birbirinden ayr olduklar hâlde, inti-
zamca, acayipçe, Sâniin kudret ve hikmetini göstermek-
çe birbirine benzer. Hem görecek ki, o sebatsz menzil-
lerde, o devamsz meydanlarda, o bekasz meflherlerde o
kadar bâhir bir hikmetin intizamat, o derece zahir bir
inayetin iflarat, o mertebe kahir bir adaletin emaratn,
o derece vâsi bir merhametin semeratn görecek. Basi-
retsiz olmamak flartyla, yakînen bilecek ki; o hikmetten
daha ekmel bir hikmet olamaz ve o âsâr görünen ina-
yetten daha ecmel bir inayet kabil de¤il ve o emarat gö-
rünen adaletten daha ecell bir adalet yoktur ve o seme-
rat görünen merhametten daha eflmel bir merhamet ta-
savvur edilmez.
E¤er, farz- muhal olarak, flu iflleri çeviren, flu misafir-
leri ve misafirhaneleri de¤ifltiren Sultan- Sermedînin
daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar, sabit
SÖZLER | 143
O
NUNCU
S
ÖZ
ziflten mahrum olma.
bekasz:
sonu olan.
beyhude:
boflu bofluna.
Cemîl-i Mutlak:
her fleyiyle güzel
olan Cenab- Allah.
cihet:
taraf, yön.
daire-i memleket:
memleket sa-
has.
dam:
çat, tavan.
ecell:
en yüce.
ecmel:
en güzel.
ekmel:
en mükemmel.
emarat:
alâmetler, iflaretler.
eflmel:
en kapsaml.
farz- muhal:
farz etme, var say-
ma.
Hakîm-i Mutlak:
her fleyi gayeli
ve faydal yaratan Allah.
hâflâ:
asla, Allah göstermesin.
hayr- mutlak:
hayrn tâ kendisi.
hikmet:
gizli sebep gizli sr, Allah
tarafndan istenilen çok maksat
ve faydalarn görülmesi.
inayet:
ihsan, lâhî yardm.
intizam:
düzgün dizilme.
intizamat:
düzenlemeler.
iflarat:
belirtiler.
kabil:
mümkün, olabilir.
kahir:
üstün.
kellâ:
hiç bir zaman.
keyfiyet:
nasllk, durum.
kudret:
güç ve kuvvet.
levazmat- beytiye:
ev için ge-
rekli olan eflyalar
mazi:
geçmifl.
mekân:
yer.
menzil:
ulafllacak yer.
menzil-i dünya:
dünya hayat.
merhamet:
acma ve flefkat.
mertebe:
derece.
meflher:
sergi.
meflher-i eflya:
bütün varlklarn
gözlere arz edildi¤i, sergilendi¤i
yer.
meydan- iptilâ:
musibete düfl-
me, belâya u¤rama dünyas.
nakfl:
süsleme sanat.
sabit:
yerinde duran.
Sâni:
yapan, yaratc, Allah.
saray:
konak.
sebatsz:
yerinde durmama.
semerat:
karfllk, meyve.
Sultan- Sermedî:
hükümdarl¤-
nn sonu olmayan Allah.
suret:
biçim, flekil.
tasavvur:
düflünme.
vâsi:
genifl.
yakînen:
flüpheye düflmeden.
zahir:
açk.
zaman- hâzr:
flimdiki zaman.
ziynet:
süs.
abes:
çirkin, kötü, bofl.
abesiyet-i mutlaka:
mutlak
faydaszlk.
acayip:
flaflrtc ve hayret ve-
rici fleyler.
adalet:
eflitçe, her fleyin yerli
yerince yaplarak hakkn gö-
zetilmesi; denge.
adet:
say, saysnca.
alât:
aletler, araçlar.
âlem:
kâinat.
âlî:
yüce.
âsâr:
izler, eserler.
bâhir:
apaçk.
basiretsiz:
sa¤duyudan, se-
1.
Bkz.
Müslim
, man: 147;
Müsned
, 1:399, 4:133, 134, 151;
bni Hibban
, Sahih, 12:280.