hem vazifesi, hem maafl, hem düstur-u hareketi, hem
cihazat bize gösterdi ki, o zabit, o muvakkat meydan
için de¤il, belki müstakar bir memlekete gidecek de, ona
göre çalflyor. Aynen onun gibi, insann kalp cüzdann-
daki letaif ve akl defterindeki havâs ve istidadndaki ci-
hazat tamamen ve müttefikan saadet-i ebediyeye müte-
veccih ve ona göre verilmifl ve ona göre teçhiz edilmifl
oldu¤una ehl-i tahkik ve keflif müttefiktirler.
Ez cüml e :
Meselâ, akln bir hizmetkâr ve tasvircisi
olan kuvve-i hayaliyeye denilse ki, sana bir milyon sene
ömür ile saltanat- dünya verilecek, fakat ahirde mutlaka
hiç olacaksn. Tevehhüm aldatmamak, nefis karflmamak
flartyla Oh yerine Ah diyecek ve teessüf edecek.
Demek, en büyük fânî, en küçük bir alet ve cihazat- in-
saniyeyi doyuramyor.
flte bu istidattandr ki, insann ebede uzanmfl emelle-
ri ve kâinat ihata etmifl efkârlar ve ebedî saadetlerinin
envana yaylmfl arzular gösterir ki, bu insan ebed için
halk edilmifl ve ebede gidecektir; bu dünya, ona bir mi-
safirhanedir ve ahiretine bir intizar salonudur.
On kinci Hakikat
Babür-risalet vet-tenzildir; Bismillâhirrahmanirra-
hîmin cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki, bütün enbiya, mucizelerine
istinat ederek, sözünü teyit ettikleri; ve bütün evliya, ke-
flif ve kerametlerine istinat edip, davasn tasdik ettikleri;
SÖZLER | 149
O
NUNCU
S
ÖZ
kâinat:
bütün âlemler, varlklar.
keramet:
Allahn velî kullarnda
görülen ola¤anüstü hâller.
keflif:
bir fleyin ilham edilmesi,
kalp gözüyle görme.
kuvve-i hayaliye:
hayal gücü.
letaif:
lâtifeler, güzel huylar.
maafl:
aylk, ücret.
misafirhane:
konuk evi.
mucize:
Allah tarafndan verilip,
yalnz peygamberlerin gösterebi-
lecekleri büyük harika ifl; ola¤a-
nüstü.
mutlaka:
kesin, katî.
muvakkat:
vakitli, geçici.
müstakar:
kararl; de¤iflmeyen.
müteveccih:
teveccüh eden, yö-
nelen.
müttefik:
birleflen, fikirce bera-
ber olan.
müttefikan:
hep beraber, birle-
flerek; birlikte.
nefis:
kötülü¤e sevk eden duygu.
saadet:
mutluluk, bahtiyarlk.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
saltanat- dünya:
dünyay yönet-
me.
tasdik:
do¤rulama, onaylama.
tasvir:
resmini yapma.
teçhiz:
donatlmfl.
teessüf:
üzülme, ac duyma.
tevehhüm:
gerçekte var olmaya-
n var sanma.
teyit:
do¤rulama, do¤ru çkarma.
zabit:
koruyucu, kollayc memur.
ahirde:
sonunda.
ahiret:
öbür dünya, ikinci ha-
yat.
alet:
organ, uzuv.
bab- risalet ve tenzil:
pey-
gamberlik ve peygamberlere
tarafndan indirilenlerle ilgili
bölüm.
Bismillâhirrahmanirrahîm:
esirgeyen, ba¤fllayan Allahn
adyla.
cihazat:
alet, edevat; maddî-
manevî uzuv ve organlar.
cihazat- insaniye:
insann
duygular.
cilve:
güzel ve hofl bir biçim-
de görünme.
dava:
iddia, iddia edilen, ide-
al.
düstur-u hareket:
hareket
kaidesi, davranfl prensibi.
ebed:
sonsuzluk, daîmilik.
ebedî:
sonu olmayan, sürekli.
efkâr:
fikirler, görüfller.
ehl-i tahkik:
gerçe¤i araflt-
ranlar.
emel:
ümit, umma.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
enva:
çeflitler, türler.
evliya:
ibadet ve takvada üs-
tün ahlâk sahibi kimseler.
ezcümle:
özellikle, bu cümle-
den olarak.
fânî:
ölümlü, geçici.
havâs:
hasseler, duygular.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
ihata:
sarma, kuflatma.
intizar:
bekleme, gözleme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istinat:
dayanma, delil.