makamlar, bâkî meskenler, mukim ahali, mesut ibad
bulunmazsa, ziya, hava, su, toprak gibi kuvvetli ve flü-
mullü dört anasr- maneviye olan hikmet, adalet, inayet,
merhametin hakikatlerini nefyetmek ve o anasr- zahiri-
ye gibi görünen vücutlarn inkâr etmek lâzm gelir. Çün-
kü, flu bekasz dünya ve mafiha, onlarn tam hakikatleri-
ne mazhar olamad¤ malûmdur.
E¤er, baflka yerde dahi onlara tam mazhar olacak me-
kân bulunmazsa, o vakit, gündüzü dolduran ziyay gör-
dü¤ü hâlde, güneflin vücudunu inkâr etmek derecesinde
bir divanelikle, flu her fleyde bulunan gözümüz önündeki
hikmeti inkâr etmek, flu nefsimizde ve ekser eflyada her
vakit müflahede etti¤imiz inayeti inkâr etmek ve flu pek
kuvvetli emarat görünen adaleti inkâr etmek
(HAfiYE)
ve
flu her yerde gördü¤ümüz merhameti inkâr etmek lâzm
geldi¤i gibi, flu kâinatta gördü¤ümüz icraat- hakîmâne
adalet:
hakkaniyet, eflitçe, do¤ru
yaplan.
ahali:
halk, millet.
âlî:
yüce, yüksek.
anasr- maneviye:
manevî un-
surlar.
anasr- zahiriye:
maddî unsurlar.
bâkî:
daimî.
bedahet:
apaçk.
bekasz:
geçici dünya, fânî dün-
ya.
çendan:
gerçi.
divanelik:
delilik.
ekser:
en çok.
emarat:
emareler, alâmetler.
Fâtr- Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve benzeri olmayan fleyle-
ri yaratan Allah.
hads-i katî:
kesin ve do¤ru idrak.
hadsiz:
snrsz.
hakikat:
gerçek, do¤ru.
hafliye:
dipnot, açklayc alt yaz.
hayat:
dirilik, canllk.
hikmet:
gizli sr, gizli sebep.
hukuk:
haklar.
hükümran:
hâkim, emri altnda
tutan.
ztrar:
çaresizlik.
ibad:
kullar.
icraat- hakîmâne:
yapt¤ her ifl-
te bir hikmet ve fayday takip
eden Cenab- Hakkn iflleri.
ihata:
kuflatma.
ihsas:
hissettirme.
ihtiyac- ftrî:
yaratlfl gere¤i olan
ihtiyaç.
inayet:
yardm
inkâr:
reddetme.
ispat:
delillerle gösterme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
iflarat:
iflaretler.
kâinat:
bütün âlemler.
katî:
kesin.
lâzm:
lüzumlu.
mafiha:
içindekiler.
mahsus:
hususî olarak.
makam:
mevki.
malûm:
bilinen.
matlûbat:
talep edilenler.
mazhar:
kavuflma, flereflenme.
mekân:
yer.
menfi:
olumsuz.
merhamet:
acmak.
mesken:
oturulacak yer.
mesut:
bahtiyar, kutlu.
mizan:
ölçü.
muayyen:
belirli.
mukim:
ikamet eden.
müspet:
olumlu.
müflahede:
bir fleyi gözle gör-
me.
mütemerrit:
inatç.
nefyetme:
inkâr etme.
sille-i tedip:
terbiye tokad.
suret:
biçim.
flk:
seçenek, ksm, bölüm.
flümul:
kapsam.
tazip:
eziyette bulunma.
tâziyâne-i tazip:
eziyet kam-
çs.
tecziye:
ceza verme.
terbiye:
e¤itme.
tezahür:
ortaya çkma.
vücut:
varlk; var olma.
ziya:
flk, aydnlk.
144 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
HAfiYE:
Evet, adalet iki flktr:
biri
müspet,
di¤eri
menfidir.
Müspet ise
, hak sahibine hakkn vermektir. fiu ksm adaletin bu dün-
yada bedahet derecesinde ihatas vardr. Çünkü, Üçüncü Hakikatte ispat
edildi¤i gibi, her fleyin istidat lisanyla ve ihtiyac- ftrî lisanyla ve ztrar li-
sanyla Fâtr- Zülcelâlden istedi¤i bütün matlûbatn ve vücut ve hayatna
lâzm olan bütün hukukunu, mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmü-
flahede veriyor. Demek, adaletin flu ksm, vücut ve hayat derecesinde
katî vardr.
kinci ksm
menfidir ki, hakszlar terbiye etmektir. Yani, hakszlarn
hakkn, tazip ve tecziye ile veriyor. fiu flk ise, çendan tamamyla flu dün-
yada tezahür etmiyor, fakat o hakikatin vücudunu ihsas edecek bir suret-
te hadsiz iflarat ve emarat vardr.
Ezcümle
: Kavm-i Âd ve Semuddan tut, tâ flu zamann mütemerrit ka-
vimlerine kadar, gelen sille-i tedip ve tâziyâne-i tazip, gayet âlî bir adale-
tin hükümran oldu¤unu hads-i katî ile gösteriyor.