Sözler - page 128

•
B
Efi‹NC‹
E
SAS
:
Hem, anlars›n ki, flu fânî masnuat fenâ
için de¤il. Bir parça görünüp, mahvolmak için yarat›lma-
m›fllar. Belki, vücutta k›sa bir zaman toplan›p, matlûp bir
vaziyet al›p; tâ suretleri al›ns›n, timsalleri tutulsun, mana-
lar› bilinsin, neticeleri zaptedilsin. Meselâ, ehl-i ebed için
daimî manzaralar nescedilsin, hem âlem-i bekada baflka
gayelere medar olsun.
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi,
Cennet.
arz:
yer, dünya.
azîm:
büyük, yüce.
beka:
sonu olmama.
beyan:
aç›k söyleme.
bigayrihisap:
hesaps›z, say›s›z.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yarat›k.
cûd:
çok cömertlik.
cüz’î:
az, pek az.
davet:
ça¤›rma, ça¤r›.
ehl-i ebed:
ebedî, sonsuz olanlar.
enzar:
bakmalar, nazar etmeler.
esas:
as›l, temel.
fânî:
ölümlü.
fenâ:
yok olma.
gaye:
netice, son, sonuç.
gaye-i vücut:
varl›k gayesi, ama-
c›.
haflmet:
gösterifllilik.
h›fz-› hudut:
s›n›r koruma
hikmet:
herkesin bilmedi¤i gizli
sebep, ‹lâhî gaye.
hubub:
tohumlar, taneler.
ibretnüma:
ibretli, ibret verici.
içtima:
toplanma.
iktisat:
israf etmeden, yerli yerin-
ce, israfs›zl›k, tasarruf.
ism-i Cevâd:
Cenab-› Hakk›n “‘cö-
mertli¤inin s›n›r› olmayan” anla-
m›ndaki ismi.
ism-i Hakîm:
Cenab-› Hakk›n
“hikmetle, faydalar› takip ederek
ifl gören” manas›ndaki ismi.
kâfi:
yeter.
kaside-i letafetnüma:
hofl ve gü-
zel görülen, fliir gibi ölçülü her bir
mahlûk.
kelime-i hikmeteda:
çok de¤erli
söz.
kemal-i hikmet:
istenilen mü-
kemmellik.
mahvolmak:
yok olmak.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl fleyler.
matlûp:
istenilen, aran›lan fley.
medar:
sebep.
mektub-u hakaiknüma:
do¤ru-
lar› anlatan mektup.
melâike:
melekler, nurdan yara-
t›lm›fl, Allah’›n emirlerine tam ita-
at eden mahlûklar.
mevcut:
var olan.
muvazene:
ölçü, denge.
mücahede-i a’dâ:
düflmanlarla
savaflma.
münafi:
z›t, ayk›r›.
mütalâa:
okuma düflünme.
mütalâagâh:
okuma ve inceleme
yeri.
nesç:
örme, dokuma.
netice-i hayat:
hayat›n sonucu,
neticesi.
nihayetsiz:
sonsuz.
nokta-i nazar:
görüfl aç›s›, bak›fl
aç›s›, fikir.
sair:
di¤er, baflka.
Sâni:
yapan, iflleyen.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi olan ve her fle-
yi sanatla yaratan, Allah.
sefine:
gemi, vapur.
sefine-i sultaniye:
hüküm-
darl›k gemisi.
seha:
bolca veren, ikram sa-
hibi; el aç›kl›¤›.
s›rr-› tevfik:
uygunlaflt›rma-
n›n s›rr› ve gayesi.
suret:
biçim.
taaddüd-ü gayat:
amaçlar›n,
gayelerin ço¤almas›.
tecelli etmek:
görünmek, pa-
r›ldamak.
tecelli:
aç›kça ortaya ç›kma
tefrik:
ay›rt etme.
telezzüz:
lezzet, hofllanma.
temin:
sa¤lama.
tenezzüh:
gezinti, seyir.
timsal:
resim, suret, flekil.
umum:
bütün.
ücret-i cüz’iye:
az bir ücret.
zîfluur:
ak›l, fluur sahibi.
z›t:
bir fleyin aksi, tersi.
128 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
‹kinci k›s›m
gaye-i vücut ve netice-i hayat zîfluura bakar. Yani, her fley Sâ-
ni-i Zülcelâl’in birer mektub-u hakaiknüma, birer kaside-i letafetnüma, bi-
rer kelime-i hikmeteda hükmündedir ki, melâike ve cin ve hayvan›n ve in-
san›n enzar›na arz eder, mütalâaya davet eder. Demek, ona bakan her zî-
fluura ibretnüma bir mütalâagâht›r.
Üçüncü k›s›m
gaye-i vücut ve netice-i hayat, o fleyin nefsine bakar ki,
telezzüz ve tenezzüh ve beka ve rahatla yaflamak gibi cüz’î neticelerdir.
Meselâ, azîm bir sefine-i sultaniyede bir hizmetkâr›n dümencilik etti¤inin
gayesi, sefine itibar›yla yüzde birisi kendisine, ücret-i cüz’iyesine ait, dok-
san dokuzu sultana ait oldu¤u gibi; her fleyin nefsine ve dünyaya ait ga-
yesi bir ise, Sâniine ait doksan dokuzdur.
‹flte bu taaddüd-ü gayattand›r ki, birbirine z›t ve münafi görünen hik-
met ve iktisat, cûd ve seha ve bilhassa nihayetsiz seha ile s›rr-› tevfiki flu-
dur ki:
Birer gaye nokta-i nazar›nda cûd ve seha hükmeder; ism-i Cevad tecel-
li eder. Meyveler, hubublar, o tek gaye nokta-i nazar›nda bigayrihisapt›r;
nihayetsiz cûdu gösteriyor. Fakat, umum gayeler nokta-i nazar›nda, hik-
met hükmeder, ism-i Hakîm tecelli eder. Bir a¤ac›n ne kadar meyveleri
var, belki her meyvenin o kadar gayeleri vard›r ki, beyan etti¤imiz üç k›s-
ma tefrik edilir. fiu umum gayeler, nihayetsiz bir hikmeti ve iktisad› gös-
teriyor. Z›t gibi görünen nihayetsiz hikmet, nihayetsiz cûd ile, seha ile iç-
tima ediyor. Meselâ, asker ordusunun bir gayesi temin-i asayifltir. Bu ga-
yeye göre ne kadar asker istersen var ve hem pek fazlad›r. Fakat, h›fz-›
hudut ve mücahede-i a’dâ gibi sair vazifeler için, bu mevcut ancak kâfi
gelir, kemal-i hikmetle muvazenededir. ‹flte, hükûmetin hikmeti haflmet
ile içtima ediyor. O hâlde, “O askerlikte fazlal›k yoktur” denilebilir.
1...,118,119,120,121,122,123,124,125,126,127 129,130,131,132,133,134,135,136,137,138,...1482
Powered by FlippingBook