brakmaz, o terbiye ve tedbir, öyle Semî ve Basîre mah-
sus, öyle bir Kerîm ve Rahîme hastr.
Acaba, bütün benîâdemi arkasna alp flu arz üstünde
durup, Arfl- Azama müteveccihen el kaldrp, nev-i be-
flerin hulâsa-i ubudiyetini cami hakikat-i ubudiyet-i Ah-
mediye (a.s.m.) içinde dua eden flu fleref-i nev-i insan ve
ferid-i kevnüzaman olan Fahr-i Kâinat (a.s.m.) ne istiyor;
dinleyelim:
Bak: Kendine ve ümmetine saadet-i ebediye istiyor,
beka istiyor, Cennet istiyor; hem, mevcudat âyinelerinde
cemallerini gösteren bütün esma-i kudsiye-i lâhiye ile
beraber istiyor. O esmadan flefaat talep ediyor; görüyor-
sun.
E¤er ahiretin hesapsz esbab- mucibesi, delâil-i vücu-
du olmasa idi, yalnz flu zatn tek duas, baharmzn ica-
d kadar Hâlk- Rahîmin kudretine hafif gelen flu Cen-
netin binasna sebebiyet verecekti.
(HAfiYE)
Evet, baharmzda yeryüzünü bir mahfler eden, yüz bin
haflir numunelerini icat eden Kadîr-i Mutlaka, Cennetin
icad nasl a¤r olabilir?
âlem-i ahiret:
ahiret âlemi.
Arfl- Azam:
Cenab- Hakkn kud-
ret ve saltanatnn en büyük da-
iresi.
arz:
yer, dünya.
Basîr:
gören, görücü.
beka:
süreklilik, kalclk.
benîâdem:
Âdemo¤ullar, insan-
lar.
cami:
kapsayan, içine alan.
delâil-i vücut:
varlk delilleri.
derç:
yerlefltirmek.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
enva- masnuat:
sanat eseri var-
lk çeflitleri.
esbab- mucibe:
gerektiren se-
bepler.
esma:
isimler.
esma-i kudsiye-i lâhiye:
Allahn
her türlü kusur ve noksandan
uzak yüce isimleri.
Fahr-i Kâinat:
kâinatn kendisiyle
övündü¤ü zat olan Peygamberi-
miz.
ferid-i kevnüzaman:
zamann ve
yaratlan her fleyin bir tanesi.
had:
snr.
hakikat- ubudiyet-i Ahmediye:
Peygamberimizin kullu¤unun
gerçe¤i.
Hâlk- Rahîm:
sonsuz merhamet
ve flefkat sahibi ve her fleyi yok-
tan yaratan Allah.
harika:
ola¤anüstü vasflar tafl-
yan ve hayranlk hissi uyandran.
has:
özel.
haflir:
öldükten sonra tekrar diril-
mek.
hafliye:
dipnot, açklayc not.
hayretfeza:
hayret veren, flaflr-
tan.
hesap:
say.
hilkat:
yaratlfl.
hulâsa-i ubudiyet:
kullu¤un özü.
icat:
vücuda getirme, getirilme,
yoktan var etme, ibda.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
Kadîr-i Mutlak:
hiç bir kayt ve
flarta tâbi olmakszn her fleye
gücü yeten sonsuz kudret sahibi,
Allah.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
Kerîm:
yarattklarna ba¤flta bu-
lunan Allah.
kyamet:
dünyann sonu, varl¤n
bozulup da¤lmas.
kudret:
güç, iktidar.
lâtif:
hofl, güzel.
mahsus:
özel, özgü.
mahfler:
toplanlacak yer.
mevcudat:
varlklar.
misal:
benzer, örnek.
muntazam:
nizaml, intizaml.
müflkül:
zor.
müteveccihen:
yönelerek.
nev-i befler:
insano¤lu, insan-
lar.
nispeten:
oranla.
numune:
örnek.
Rahîm:
merhametli, acyan,
acyp esirgeyen Allah.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
saadet-i ebediye:
sonu ol-
mayan , sonsuz mutluluk.
sanat:
ustalk, hüner, marifet.
sebebiyet:
sebep olma.
Semî:
ifliten, iflitici. Allah.
flefaat:
ba¤fllanmak için ara-
clk.
fleref-i nev-i insan:
insano¤-
lunun flerefi.
talep:
istemek.
tedbir:
idare etme, çekip çe-
virme.
terbiye:
ö¤renme, ö¤retme.
ümmet:
peygambere inanp
arkasnda gidenler.
122 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
HAfiYE:
Evet, ahirete nispeten gayet dar bir sahife hükmünde olan
rûy-i zeminde had ve hesaba gelmeyen harika sanat numunelerini ve ha-
flir ve kyametin misallerini göstermek ve üç yüz bin kitap hükmünde olan
muntazam enva- masnuat, o tek sahifede kemal-i intizam ile yazp derç
etmek, elbette genifl olan âlem-i ahirette lâtif ve muntazam Cennetin bi-
nasndan ve icadndan daha müflküldür. Evet, Cennet bahardan ne kadar
yüksek ise, o derece, bahar bahçelerinin hilkati o Cennetten daha müfl-
küldür ve hayretfezadr, denilebilir.